16.Huzur

14 1 1
                                    

"Tık..."

"Tık..."

"Tık..."

"Gir." Uyku arasında, kapı tıklaması sandığım sese cevap verdim. Zaten uykuya dalana kadar beynimle ve Aslı'nın hayaliyle savaş vermiştim. Uykumun dış etkenler tarafından bölünmesine katlanamayacaktım.

Burada "tık" sesleri ve o seslere sebep olan şey/kişi dış etken oluyordu. Beynim ve Aslı'nın hayali iç etkendi. Öyle umuyordum çünkü Aslı'nın dış etken olması demek Supernatural'e bağlamamız demekti. Misha Collins'e ne kadar bayılsam da, henüz öbür tarafla iletişime geçecek yetkide (cesarette) hissetmiyordum kendimi.

"Tık..."

"Girme." Kapıdaki her kimse, düzünü söylediğimde uygulamadığından, tersini söylersem uygular düşüncesiyle, ters psikoloji yaptım. Uyku sırasında bile zekiyim.

"Tık..."

Kendimden beklemediğim, çünkü o saatte, uyku uyanıklık arası o kafa karıştırıcı evrede, kaslarımın üretebileceğini düşünmediğim, bir çeviklikle yataktan kalktım. Yarı kapalı gözlerle, odanın kapısını hışımla açtım. "Sokak kapısı değil bu. Tıklayıp beklemiyorsun. Tıklayıp içeri giriyorsun."

Karşımdaki boşluğu azarladım.

Casper'ı azarladığımı farkettiğimde, gözlerim tamamen açıldı. Gaipten sesler mi duyuyordum?

Aslı?

İki adım geriledim. Korktuğum başıma geliyordu işte! Aslı bana musallat oluyordu!

"Aslan kaç! Para para pum!" derken buldum kendimi.

"Saçmalama, Huzur. Aslan değil, ruh bu!"

"Kendi kendime de konuşuyorum. Birazdan eğer buradaysan bir işaret ver de derim ben!"

"Demedim! Demiyorum bak öyle bir şey, Aslı!" Ellerimi hayır anlamında, havada savurdum. O kadar tırsmıştım ki, ışığı açmak gibi pek de cesaret gerektirmeyen bir eylemi bile gerçekleştiremedim. Sanki açarsam, ışık malum bir ruhu gözler önüne serecekti.

Çünkü ruhlar lamba ışığında görünür, Huzur!

Evet, Huzur.

Sen düşünme, Huzur.

"Tık..."

Yerimde sıçradım. Küçüklükten beri böyle sıçrasaydım, daha uzun boylu olabilirdim.

Sesin pencereden geldiğini algılayabildiğimde, derin bir nefes verdim. Gaipten değil, pencereden geliyormuş!

Tereddütle cama ilerledim ve açık camdan kafamı uzattım. Bulut'la Selim'i görünce iyice rahatladım. Cama taş atıyorlardı. Bazı taşlar açık camdan içeri girmiş, odanın parkesi üstüne saçılmışlardı.

Ben kafamı uzattığımda, Bulut başka bir taş atmaya hazırlanıyordu. Beni görünce, eli havada kaldı. Fırlatmadan önce durdurmuştu kendini neyse ki, yoksa beni alnımın ortasından nişanlayabilirdi.

"Aşağı gel." Bulut kısık bir sesle bağırdı.

"Tamam, aç kollarını. Atlıyorum." Aynı şekilde cevap verdim. Gerçi benim sesim kısık olmasına rağmen, hayali iğnelerle de doluydu.

"Tamam. Yalnız, topuklu falan giyme. Batmasın bir tarafıma."

Göremeyeceğini bildiğim halde gözlerimi devirdim. "Saçmalama. Ne yapıyorsunuz burada?"

HUZURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin