6.Huzur

38 7 2
                                    

"Neden ev bu kadar sessiz?" diye sorarken buldum kendimi.

Feryat figan ağlayan akrabalar, baş sağlığı dileyen misafirler olması gerekmez miydi?

Feryat figan ağlaması gerekenlerin aslında biz olduğumuzu fark etmem, soruyu sormamdan sonra gerçekleşti.

Babam cevap vermedi ama dalgınlıktan, soruyu duymadığından falan değildi. Sorumu duyduğunu biliyordum. Sadece cevap vermemeyi tercih etmişti.

Dizim için ecza dolabından çıkardığı malzemeleri yerine yerleştirip, ellerini yıkadı sessizlik içinde. Ben de daha fazla bir şey demedim ya da sormadım. Anlaşılan evin sessiz olması istenilen bir şeydi. Sessizliğe gömülerek atlatılmak isteniyordu bu günler. Fakat bir yerde patlak verecekti bence ama nerede ve ne zaman olurdu bu, emin değildim. Muhtemelen cenazenin kaldırıldığı sırada... Kendimi fırtına öncesi sessizlikte gibi hissediyordum ve fırtına için hazır olmam gerektiğini biliyordum.

Aslı'nın cenazesi...

Çok garip.

Neden?

Neden olmak zorundaydı ki bu?

Babam mutfaktan çıktığında, elimi ayağımı nereye koymam, kendimle ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. O yüzden onun peşine takıldım. Evde kaybolmak da istemiyordum. Babamsa nereye gitmesi gerektiğini, ne yapması gerektiğini biliyor gibi görünüyordu. Bilen birinin peşine takılmak, o an yapılacak en mantıklı şeydi sanırım.

Üst kata çıkmaya başladı; ben de tam arkasındaydım. Merdivenin tam sağında kalan odaya girdi. Mutfağın üstünde yer alan oda... Kapı aralıktı ve ben o aralıktan, odanın ebeveyn odası olduğunu seçebildim. "Annem"in büyük ihtimalle o odada olduğunu tahmin ettiğimden -"annem" bana ebeveyn olamamıştı belki ama sonuçta bir ebeveyndi o da-, dışarıda, kapının arkasında kalmayı tercih ettim. "Annem"i tekrar görmeye hazır değildim.

İçeride konuşulanlara kulak verdim. Olayların buradan itibaren nasıl ilerleyeceği hakkında herhangi bir konuşma geçer ve ben de bir fikir sahibi olurum diye umuyordum. Cenaze nasıl kaldırılır, nasıl gömülür, sonrasında ne olur hiçbir fikrim yoktu ve bu bilinmezlik benim daha da çok gerilmeme sebebiyet veriyordu.

Aslı'nın bedeninden cenaze olarak bahsetmek fazlasıyla rahatsız ediciydi. Kan bağım olan bir insan olduğu için değil. Sadece herhangi bir insanın artık fiziksel olarak var olmadığı gerçeğinin, aslında ne kadar ağır bir gerçek olduğunu ilk defa bu kadar derinden hissediyordum. "Gerçekler acıdır"dan çok, "gerçekler ağırdır" omuzlarıma çökmüştü.

"Çıkalım mı? Öğle ezanına az kaldı" dediğini duydum babamın. Sağ elim istemsizce iki göğsümün arasına gitti. Orada bir fazlalık var gibiydi. Nefes almamı zorlaştıran... Kendimi derin bir nefes almaya zorladım. Burnumdan alıp, ağzımdan verdiğim nefes sırasında "annem"i duydum ve dikkat kesildim.

"Tamam. Önce bir yüzümü yıkayayım. Selim'e haber vereyim sonra da. Sizi beklerken yalnız kalmayayım diye o da benimle evde kaldı... ve... diazem iğnemi yapmak için..."

Anne...

Annemin sesi...

Anne sesi...

O yüreğimdeki fazlalığın gözlerimden akmasına ramak kalmıştı.

Diazem'in bir çeşit sakinleştirici olduğunu biliyordum; Esin'den öğrenmiştim ve Esin'in bunu nereden bildiğini sorgulamamıştım hiç çünkü hayra alamet olmadığı kesindi. Hayır, arkadaşlarım bağımlı değil. Sadece... mükemmel de değiller.

HUZURWhere stories live. Discover now