✴Üçüncü Bölüm✴

Start from the beginning
                                    

İki genç duydukları kuzgun ismiyle önce bir birinin yüzüne, ardından da Frederick'e baktılar.

Kayra ne hissetmesi gerektiğini bilmeyerek, kaşlarını çatarak gereğince sordu.

"Efendim, az önce kuzgun mu dediniz? Bu oda kuzguna mı aitdi?"

Frederick başını önündeki panodan kaldırmadan onayladı.

"Evet, Kayra, burası bir zamanlar Kuzgun'a aitdi. Ametist koruyucularının başı benden sizi bu odaya yerleştirmemi istedi. "

Sonunda başını kaldırıp iki gence baktı ve sesinden yansıyan gururla devam etti.

"Kuzgun Ametist koruyucuları için ne kadar değerliydi bilirsiniz. O Ametist koruyucularının ilk ve tek seçilmiş savaşçısıydı. O bahtsız günden sonra bu odada kimse kalmadı. Koruyucular bu odaya kilit vurdular. Ama şimdi bu odayı size verdiler. Sizi bizzat koruyucular seçtiler. Bir seçilmiş savaşçı olmayabilirsiniz şimdilik, ama bu gelecekte olamayacağınız anlamına gelmez. Ali, sizdeki potansiyeli gördü. Size nasıl baktığını gördüm. Bakışlarında heyecan ve hayranlık vardı. "

Elini iki gencin de boynuna atıp, sıkıca kavradı. Babacan tavırla gülümseyerek onları kendine doğru çekti ve konuşmaya başladı.

"Çocuktunuz daha buraya geldiğinizde. O zamandan, daha ilk bakıştan anlamıştım ne denli potansiyele sahip olduğunuzu. Bakışlarınızdaki hırstan belliydi. Bu gün beni ne kadar gurulandırdığınızı bilemezsiniz. Görevinizi hakkıyla yerine getirin. Kendinize dikkat edin. Sizden her hangi kötü haber almak istemiyorum. Ölüm haberi hiç istemiyorum. Anladınız mı koçum?" dedi tutuşunu biraz daha sıklaştırırken.

İki genç de kararlılıkla onayladılar.

"Evet efendim. Yüzünüzü kara çıkarmayacağız."

Frederick, devi andıran bedenine zıt olan dolan gözlerini saklamak için hemen arkasını döndü.

"Çıkaramazsınız zaten. Hele bir çıkarın bakın ben sizin ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan nasıl getiriyorum."

Dolan gözlerine inat sesi sert çıkmıştı. Elinde büyümüştü bu iki genç ve şimdi onların haline gururdan doluyordu gözleri.

İki genç şaşkınlıkla arkasını dönen iri cüsseli adama baktılar.

"İhtiyar sen ağlıyor musun?"

Resmi halinden çıkmış, eğlenen tonda konuşmaya başlamıştı Kayra.

"Kimmiş lan, ihtiyar. İhtiyar senin babandır."

Sinirle arkasını dönen ihtiyar duygusal halinden hemencecik kurtularak yüz seksen derece değişmişti.

Gençler gülüşürken o sırada üssde yankılanan ses kulakları tırmalamıştı.
Gençler bu sesi daha önce duymuşlardı. Koruyucular bazen üsse toplandığında -ki bu nadiren olurdu- tehlikeyi haber veren sirenler aktive edilirdi. Koruyucuların üsse adım atışının daha ilk haftasında üssde yine yankılanıyordu tehlike habercisi sirenler.

Frederick tüm ciddiyetine bürünüp gençlere talimatları verirken, çoktan kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı.

"Hemen üniformalarınızı giyin. 4 dakikaya hazır olun! İlk görevinize çıkıyorsunuz ametist savaşçıları."

İki genç nefesleri göğüs kafeslerini zorlarken heyecanla üniformaları seri şekilde giydiler. Üzerlerine tam oturan üniforma Frederick'in dediği kadar rahattı. Siyah renk pantolonun çeşitli yerleri deri kemerler ile süslenmiş, küçük bıçakların yerleşme alanını oluşturuyordu. Her iki bacağında çokluca cepleri bulunuyordu. Gümüş renge çalan kemer ışıkta parlarken göz kamaştırıyordu. Üzeri küçük yuvarlak detaylar ile süslenmişti.

Paralelizasyon: Kış Masalı(Yakında)Where stories live. Discover now