19- Final

1.3K 139 75
                                    

"Hemen buraya gelmen lazım."

"Yoldayım."

"Acele et!" diye çemkirdi Michael ama sonra bir anda fısıldayarak konuşmaya başladı. "Kız benden nefret ediyor, Charlie, her an annesini çağırabilir."

Michael Clifford, küçük bir kızın annesinden korkuyordu.

"Gülme!"

"Tamam tamam. Yoldayım, korkma."

"Çok heyecanlıyım."

Telefonu kapatırken ona göz devirsem de, kabul etmeliydim ki, benim de içim içime sığmıyordu. Zaten turun Japonya ayağı bitene kadar hem konserlerde Michael'a gitar çaldırmaya devam ederken kimseye yakalanmamaya hem de heyecandan patlamamaya o kadar uğraşmıştık ki sadece Los Angeles'a geri dönmek bile, bizi belli bir dereceye kadar tatmin etmişti.

Bizi bu kadar heyecanlandıran şey, bedenlerimize geri dönmek için tüm ümidimizi kaybettiğimiz bir zamanda, daha turun ilk konserinde Michael'la yaptığımız keşif olmuştu. Boncuklarımızı bulmuştuk, hem de ikimizin de aklının ucundan geçmeyen bir yerde.

Daha içinde bulunduğum durumu bile kabullenememiş olduğum bir zamanda, çaresizce içinde Michael'ın olduğu bedenimi bulmaya çalışırken aslında her şeyi çözecek olan o parça önüme çıkmıştı. Hatta bunca zamandır benimleydi ama ben bunu görmemiştim.

Michael'ı, bedenimi, bulmak için kendi evime gittiğim gün bana bileklik veren kız aslında bize bu saçma çıkmazdan kurtulmanın anahtarını vermişti, kopan bilekliklerimizin boncuklarını.

Kaybettiğimiz parçaları.

Ama boncukların tamamı bileklikte değildi tabii ve bu yüzden Michael'ı kızın yanına gönderip geri kalanları da almasını istemiştim. Ama o, telefonda kulağa pek de işi becerebilmiş gibi gelmiyordu...

Taksiden iner inmez Michael'ı ve kızı gözüme kestirerek sakince o tarafa yürümeye çabaladım. Ama resmen heyecandan yerimde sekiyordum.

Sokağın karşısına geçip kaldırımda yürümeye başladığımda karşımdaki manzaraya gülmemek için kendimi zor tutmam gerekmişti. Yol kenarına dizilmiş binalardan birinin kapısının önündeki merdivenin en alt basamağına kız ve Michael yan yana oturmuşlardı ama sanki küslermiş gibi ikisi de inatla sırtlarını birbirlerine dönmüşlerdi. Kız büzdüğü dudaklarıyla sinirli bir şekilde kolyelerinden biriyle uğraşırken Michael da kollarını göğsünde kavuşturmuş çatık kaşlarıyla sabit bir noktaya bakıyordu.

Beni ilk fark eden küçük kız olmuştu. Başını kaldırıp benimle göz göze geldiğinde yine yüzünde o aynı aydınlık ifade belirmişti. O gün bana sarılışı aklıma gelirken yeniden hissettiğim yoğun duygularla tüylerim diken diken olmasına rağmen sevimli gülücüğüne karşılık verdim.

"Cha- Michael, tanrıya şükür geldin!"

Michael bir anda ayağa kalkarak yanıma fırladı ve yemin ederim, yanından geçerken kıza nispet yaparca bir şeyler fısıldamıştı.

"Boncukları vermiyor. Vermesini söyle." diye mırıldandı Michael dibime kadar girip. "Sabahtan beri yalvardım, rüşvet verdim, hatta bir ara kutusunu çalıp kaçmaya bile çalıştım..."

"Birinin bizi neden başka bedenlere koyup cezalandırmaya çalıştığını merak ediyordun ya, belki de sebebi budur. Kızın boncuklarını rahat bırak, Michael."

Dudaklarını aşağıya doğru bükerken Michael'ın yanından geçip hala bana kocaman gözlerle bakan kıza doğru gidip basamakta yanına oturdum.

Being Michael CliffordWhere stories live. Discover now