8- Buluşma

1.3K 135 54
                                    

Terleyen ellerimi şortuma sildikten sonra onları gergince salladım. Beş dakikadır kapının önüde dikilmiş volta atıyordum. Telefonu kapattığımdan beri kendimi kusacakmış gibi hissediyordum. Ve şimdi ne yapacağımı bilmediğim için de oldukça paniklemiştim.

Elimi kapı koluna doğru uzattım.

Hayır hayır. Bunu yapamayacaktım. Bir anda onu karşımda görürsem bu kalbim için hiç iyi olmayabilirdi.

Elimi geri çekerek yumruk haline getirdim ve derin soluklar alarak kapıyla bakışmaya devam ettim.

Eninde sonunda o kaıyı açmak zorundaydım, değil mi? Zaten o siteye gireli beş dakika olmuştu, buraya gelmesi ne kadar sürerdi ki? Yedi mi? Birazdan kapıya gelen o taş yolu aşarak merdivenlere varacak, oradan da kapıya ulaşıp zile basacaktı. Ya da belki kapıyı çalardı.

Ama bunu yaptığı zaman da ben kapıyı açtığımda, resmen burun buruna gelmiş olacaktık. Bunu şu an için kaldırabilir miydim bilmiyordum. Buna gerçekten de hiç hazırlıklı değildim.

Siktir et.

Hızlıca kapı koluna atılarak kapıyı açtım ve daha ilk saniyeden onunla göz göze geldim.

Taş yolun sonlarına doğru bir yerde durmuş o da kocaman gözlerle beni süzüyordu. Tıpkı aynaya bakmak gibiydi. Çok sevdiğim mercan rengi mini elbisemi giymiş, saçlarını da tepeden harika bir topuz yapmıştı. O kadar ben görünüyordu ki, sanki gerçekten yıllardır o bedenin içindeki kişi oydu.

Heyecanlı bakışları beni süzerken ne düşünüyordu bilmiyordum. Ama ben Michael Clifford görünüşünü, onun Charlotte Simmons görünüşünü kaldırabildiği kadar iyi kaldıramadığıma emindim. Tabii ki onun bedeninde, onun kıyafetlerinin içindeydim. Sadece, belime sardığım kollarım ve ısırdığım alt dudağımla, Michael Clifford olmaktan çok uzakta olduğumu biliyordum.

Yüzündeki ifade değişerek yerini kocaman bi sırıtışa bıraktığında, "Bu harika!" diye çığırdı. Yolun sonuna gelip basamakları çıkmaya başladığında hala tepkisini anlamlandırmaya çalışıyordum. Harika mı? Benim haftalardır yaşadığım tüm o panik, korku ve uyum sorunlarını bu tek kelimeye sığdırması benim için ne kadar doğruydu?

Tam karşımda durduğunda aramızdaki boy farkına hayret etmiştim. Neredeyse belime geliyordu ve bedenim buradan bakınca minicik görünüyordu. Şimdi hiç de aynaya bakıyormuşum gibi hissetmiyordum. Daha çok bir mucizeye bakmak gibiydi.

Bu gerçekten de harikaydı.

Onun sırıtışına karşılık vererek "İçeri geçsene." dedim ve kapının önünden kenarı çekildim. Az önce onu kendi evine davet etmiştim.

"Evet. Her neyse." diye mırıldandım kendi kendime, Michael içeri geçmişken ve kapıyı arkamdan kapadım.

Michael neşeli ruh halini koruyarak neredeyse seke seke salona girdiğinde sırıtarak sanki buraya ilk gelişiymiş gibi gözlerini etrafta gezdiriyordu. Az önce yayılmış olduğum koltuğu süzüp televizyona da kısa bir bakış attıktan sonra, elbisesinin eteklerini havalandırarak arkasına döndü.

Göz göze geldiğimizde yine ilkinden farklı olmamıştı ve ikimizin de nutku tutulmuştu. Çünkü Michael bana sanki bir şey söyleyecekmiş gibi derin bir nefes alarak arkasını dönmüş, beni görünce ise gülerek ciğerlerindeki tüm havayı boşaltmıştı. Bu hareketleri benim bedenimle yapıyor olması ise çok garip hissettiriyordu çünkü bunları bedenime yaptıran ben değildim.

Ama sanki ona baktıkça gözüme her saniye daha da Michael'mış gibi görünüyordu, sanki o bedenin içindekini görebiliyordum. Resmen karşımda, o elbisenin içinde duran kişi Michael Clifford'du. Bu düşünce ile kıkırdadım.

Being Michael CliffordOn viuen les histories. Descobreix ara