prologue

7.5K 387 473
                                    

Louis Tomlinson, sade hayatında üç kere kendisini öldürmeye çalışmış yirmi beş yaşında bir adamdı. Ona göre kendi hayatını anlatmak için bunu söylemek bile yeterliydi. Üç kere zavallı hayatını sona erdirmeye çalışmış ve üçünde de bir şekilde kurtarılmıştı.

Bu yüzden Louis, talihinin dönüp, kendisinin sonlandıramadığı hayatının bitirilmesini bekliyordu.
Bunu yaparken Louis, istemediği bu hayatı tek başına geçirmesi gerektiğine inanmaya başladığında -bu yaklaşık 2,5 yıl önce oluyordu.- ailesine kendi evine çıkma isteğini belirtmişti.

Sevgili annesi Johanna, bunu duyduğunda kesinlikle karşı çıkmıştı. Çünkü, tanrı aşkına son defasında Louis'nin boğazından ipi kendisi çözmüştü. Tabii ki de oğlunun daha rahat intihar etmesi için ona ev tutup, kirasını karşılamayacaktı. Fakat Louis, kendisine tek başına daha rahat olacağını gözyaşları içerisinde açıkladığında, ona güvenmeyi seçti.

Louis, tutacağı evi büyüdüğü yer dışında bir şehirde seçtiğinde biraz fazla ileri gitmişti. Fakat Johanna oğlunun iyi olacağına inanmak istediğinden dolayı kabul etti.

Louis, umutsuz hayatına Birmingham'da bir apartman dairesinde devam ederken, insanlardan ve sorumluluklardan gittikçe uzaklaşıyordu. Louis iyileştiğini hissediyordu. Her sabah onu uyandırmaya gelen ikiz kardeşleri, eve gelen annesinin sevgilileri veya ergenlikteki kız kardeşlerinin makyaj malzemelerine yatırmaları için istediği paralar olmadan gerçekten iyileştiğini hissediyordu.

Soyadını bile kullanmaya cüret etmediği biyolojik babasından gelen bir miktar para vardı ve annesi bu kadar süre boyunca kirasını karşılamayı sorun etmemişti. Eğer çok zor durum da kalırsa çalışacak ek iş mutlaka buluyordu. Fakat onun dışında gününün tüm zamanını çoğunlukta evde harcıyordu.

Louis, tabii ki de evde fifa oynamak dışında yaptığı şeyler de vardı. En son üç hafta önce sarhoşken evinin duvarlarını boyayan en yakın arkadaşıyla dışarıya çıkmıştı. Gördünüz mü? O kadar da umutsuz değildi.

Louis iyi bir söz yazarıydı. Sadece yazdığı şarkıları seslendirmeleri için birilerinin kapısında yalvarmayı bıraktığından beri iş yapıyor sayılmazdı. Louis, işe birkaç indie gruba şarkı satarak başlamıştı ama şarkısı merdiven altı partilerinde çalınmaktan ileri gidememişti ki bu suç tamamiyle grubun vokalistinin saç kesimine aitti. Yine de aldığı para ona iki haftalık bira stoğu yapmasına imkan sağlamışken, Louis nasıl şikayet edebilirdi? Asla etmezdi. Sadece bir daha değmeyecek kişilere yazdığı sanat eserlerini satmaya uğraşmayacağını söylüyordu. En son ne zaman süpürüldüğünü bilmediği evinde pinekleyen cevheri önce dünyaya açılmış pop starlar fark etmeliydi.

Louis, otuz yaşına gelmeden sonlanacağını düşündüğü hayatını bir devlet dairesinde çalışarak veya bir pop grubunda asla dinlemeyeceği şarkıları söyleyerek geçirmeye harcamadığı için pişman değildi. Belki bir sonraki hayatında bu tarz bir hayata sahip olabilirdi. Fakat bu hayatı için tüm umutlar çoktan tükenmişti.

Nadir zamanlarda evinden çıkardı. İhtiyacı olan şeyleri alır veya işlerini halleder, evine geri dönerdi. Bunları yaparken büyük şehirde gördüğü yüzler hep aynı olurdu. Fakat o sabah daha farklı bir şey oldu.

Onu ilk gördüğünde evinden süt almak için çıkıyordu. O ise Louis'nin yan dairesine eşyalarının taşınmasını izliyor ve zarar gelmemesi için ortalıkta bağrınıp duruyordu.

"Dikkat etsene. Tanrım, sen aklımı koru! Onun parasını aldığın ücretten kessem bana borçlanırdın sen be!"

Louis, evinin kapısını çekerken uzun saçlardan yüzü görünmeyen bedene baktı. Üzerindeki çiçek desenli gömlek geniş omuzlarını sarmıştı. Louis'nin eli kapının kulpunda oyalanırken gözleri hoşnutlukla bedeninde dolandı. Elindeki saçma tabloyu incelerken kol kasları gömleğinin altında belirginleşmişti. Büyük üst bedeni ince bacaklarla ve küçük popoyla tamamen tezatlık içerisindeydi. Louis, ondan nefret etti.

Oturduğu apartman neredeyse dökülüyordu ve çalıntı olduğu belli olan tablo için işini yapan adamlara çirkefleşmesi tabii ki de Louis'nin nefretini kazanmasına sebep olacaktı.

Evinin kapısıyla uğraşmayı bırakıp merdivenlerden indi ve apartmandan çıktığında onu önceki haftaya göre daha soğuk olan Londra havası karşıladı. Evin önüne çekilmiş taşıma aracına kısa bir süre baktıysa bile ilgilenmedi. O, yeni insanlardan nefret ederdi. Yan evinde yaşayan yaşlı kadının sağ kulağındaki %65 orandaki hasarla kusurlu işitme sisteminden dolayı yüksek sesle televizyon izlemesine bile alışması altı ayını almıştı.

Fakat şimdi o yaşlı kadın şeytani büyük kızı tarafından huzurevine bırakılmış ve yerine saçma gömlekler giyen bir adam gelmişti.

Louis, ondan kesinlikle nefret etmişti.


Sanırım bir şeyleri taslaklarım da saklamaya alerjim var. Bu yüzden daha yeni bir fice başlamışken ikincisine başladım.

Tamam hikayeyle ilgili olan şey şu; bir gün the 1975'ın 'Somebody Else' şarkısını dinlerken aklıma şu kurgu geldi ve dedim ki 'sen bebek bakıcısı kurgusu yazdın, bunu yazmak seni daha az veya daha çok klişe yapmaz' ve işte buradayız.

Evet bölümü kontrol ederken bile o şarkıyı dinliyorum yanii şöyle söyleyeyim. Bu bir klip fici değil. Bir şarkı fici değil- tamam aslında bu bir bakıma olabilir. Louis'yi bu kadar depresif yazmak kesinlikle aklımda yoktu. Bu sanırım fazla kişisel oldu ama sonsuza kadar sürmeyecek merak etmeyin.

Ayy bu hikaye için çok heyecanlıyım, umarım seversiniizz.


Somebody Else l.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin