Kartal'ın Doğuşu -Özel Bölüm-

1K 55 11
                                    

Bakire olan yılın ilk kar taneleri süzülüyordu havada. Yavaş yavaş yağan beyaz tanecikler, elle tutulur bir halde birikmişti ve cesetlerin üzerine örtülen toprağı, masum bir mezarlık haline getirmişti.

Beyaz karlar, kırmızı kanlar; beyaz kadar masum olan kanlar. Ateşin içinde yuvarlanan bir nota ezgileri... Hislere boyun eğen bir kıvılcım taneleri...

Dökülüyorlar.

Cümleler dökülüyor.

Kelamlar, kalemin arkasındaki mürekkebin ötesine sığınırken zihinlerin uçurumuna diziliyorlar ve her biri dökülüyor.

Kanlar dökülüyor. Masum kan damlaları... Kırmızı bir şarabın görüntüsüne bulanan kar taneleri... Mürekkep dökülüyor sayfalara, ruhun izleri kazınıyor bir geçmişin avuç içlerine.

Dökülüyorlar.

Yıldırım mavisi gözlerinin sahibi, geniş omuzlarından sarkan ateşin kızıllığı...

Her biri dökülüyor.

Ormanların arasında, yeşil çam ağaçlarının köşelerinde, ipe dizilmiş taşların üzerlerinden bir rüzgar, süpürüyor geçmişi. Göğüsleri çıplak, yanan, iri bir bedene çarpıyor.

İhanetin soğuk kanı damarlarında akarken, kar taneleri bile ona günahkar gelmişti bir an. Kan masumluğun sahteliğini; kar günahların gerçekliğini barındırıyordu içlerinde.

Kafasını çevirdi ve taşlı yola baktı. Ağaç köklerinde biriken beyaz örtülere, üzerine serpiştirilmiş toprak tanelerinin kahverengi görüntüsüne baktı.

Sema griydi. Gözü kör bir dünyanın dillerden dökülen kelamları sıralanmıştı bulutların arasına, şimdi kirpiklerine yağıyordu geçmişin vaveylaları.

Kabulleniş, çaresizliğin doğurduğu ölümün kanı değil miydi? Kabullendi. Ölümün kendisi, cehennem varlığını kabullendiği gibi kabullendi geçmişini, yaptığı hataları, işlediği suçun bedellerini.

Kartal gibi keskin bakışları derinleştiğinde kaşlarını çattı ve elini kaldırarak soğuktan çatlamış parmaklarına baktı. Üzerlerinde her zamanki gibi kutsallığı barındıran eşsiz bir müziğin acılarının izlerini taşıyordu; ufak ama derin olan çizikler boyamıştı parmaklarını.

Notalar teker teker sıralanırken siyahlığın mürekkebi akacaktı sanki. Elleri katran rengine boyanırken siyah bir mürekkep ile kanlı bir sözcük yazacak gibiydi geleceğine; öyle de yaptı. Geçmişin kanına buladığı eli, geleceği kurumuş bir derede boğduğunda acının suları ufuktan yavaş yavaş ama sert bir şekilde geliyordu; bunu biliyor, umursamıyor.

"Yıldırım mavisi gözler!" Bir nida gibi yükseliyor bu ses göğe. Nereden geldiğini bilmez bir şekilde etrafına bakınırken adam, gözleri yerinde durmuyor, boynu ile etrafı kolaçan ediyordu. Avının sesini duyan kör bir avcı gibiydi Kartal.

"Acının gerçek yüzü sensin Kartal." Bir kızın sesi... Tanıdık gelen bir kızın yabancı sesi, kim olduğu muamma. Şüphesiz merak, adamın kalbini ele geçirirken gözlere yansıyan heyecan, zihninde dönüp duran cümleyi ifşa ediyordu.

Acının gerçek yüzü...

Şeytanın koynuna giren bir melek, masumluğa bulanmış sesi ile bir günahkarın masalını anlatıyor;

Kırık bir ruh,

Parçalanmış notalar.

Ceset kokulu mürekkep,

NEFHA -Düzenlemede-Where stories live. Discover now