-Giriş-

8.9K 329 262
                                    

-Düzenlendi-

"Bir ip geçirildi boynuna, ayaklarına konuldu bir sehpa. Devrildi umutlarım, asıldı hayallerim, öldü ruhum."

Geçmiş anılarımı süsleyen çocuk parkının karşısında, gri bulutların gözyaşları ile ıslanmış bir bankta oturuyordum yalnızlığımla. Sarı yağmurluğumun ceplerinde olan ellerim buz tutmuştu ve yanaklarımın, esmer tenime rağmen soğuktan kırmızı olduğuna emindim. Sol tarafımda cadde varken sağ tarafım parkın diğer kısımlarına doğru ilerliyordu.

Arabaların, saatler önce terk ettiği yolda bulutların hüzün gölü oluşmuş gibi kaldırım taşları köşelerinde birikmişti sular. Etrafta huzuru çağıran bir koku vardı. Islak toprak kokusu, hüzünleri kendisine sır edinen ve sükuneti bir yemin olarak yerine getiren bu toprakların mührüydü.

Evde, dört duvar arasında geçmişin bunalmışlık hissi ile kendimi dışarı atmış, sükunetin içindeki huzura sarılmıştım. Her geçen gün, tersine dönen hayatım daha ne kadar batabilirdi diye düşünüyorum bazen. Güneş bile her gün sadece bir kez batıyorken umutların doğuşuna izin vermeden şafağa bulanıyordu yıldızlar. Gerçi benim için sorun değil, doğmasını beklediğim bir umut ya da battı diye üzüleceğim bir hayal yoktu.

Issızlık...

Çığır açan harflerin, sükunet ile tek bir kelimede el ele vermeleridir. Durgun bir deniz yatıyordu ruhumda. Kasırganın atıklarını sıçratsam, dalgalanmayacak olan bir deniz. Belki de bu yüzden yarını beklediğim yoktu. Takvim sayfası koparılacak, saat gece yarısını tekrar geçecek, şehir yine aydınlanacak ama hiçbir şey beni, kalbimin ortasına mühürlü bu ıssızlıktan alıp koparamayacaktı.

Bakışlarımı tekrar karşımdaki parka çevirdim ve o anda aklıma, yıllar önce zihnime yuvarlanmış olan bir söz geldiğinde dudaklarım aralandı ve kelimeler, fısıltı şeklinde dudaklarımdan döküldü.

"Çocukluk bir defterin ilk sayfaları kadar temizdir. Zira kirletilmemiş anılar, geleceğin kaleminin beyaz sayfalar üzerinde dans etmesi ile teker teker çürürdü; biz insanlar ise buna büyümek derdik."

"Unutma ki zaman, en çok ilk sayfayı kirletmeyi sever." Duyduğum bir erkek sesi ile başımı hafifçe yukarı kaldırdım. O anda gördüğüm ilk şey, uzun ve düz siyah pantolon oldu. Ardından kafamı yukarı doğru kaldırdıkça siyah, uzun bir ceket, içinde takım elbise gördüm ve en sonunda da odağım, karşımdaki adamın gözlerinde sabit durdu.

Gözleri buz mavisi gibi griye yakın bir tondaydı. Üzerine yıldızların yansıdığı bir gölü andırıyordu. Gölün kıyı kesimlerine yeşil yosunlar tutunuyor, tam ortasında göz bebeğini temsil eden siyah bir ada bulunuyordu. Adamın elinde şemsiye vardı ve gözlerine hafif bir gölge düşüyor, mavi rengi daha çok belirginleşiyordu.

Kirpikleri, bir erkeğe göre uzundu. Biçimli ve çok kalın olmayan dudaklara, keskin çene hatlarına sahipti. Buna rağmen görünüşünde hem bir çocukluk, hem de bir sertlik barındırıyordu.

"Oturabilir miyim?" diye sorduğunda kafamı çok hafif aşağı, yukarı salladım. Gözleri, nazik bir tebessümün ardından parladığında omzunda asılı olan siyah bir çantayı, bankın kenarına koydu ve bankın ıslak olmasını umursamadan ceketini düzelterek oturdu.

Onu izlemeye bir son verdim ve gözlerimi kapatarak geriye doğru yaslandım. Bütün bedenim baştan sona kadar ıslanmıştı ve tenime çarpan rüzgar, soğuktan titrememe neden oluyordu. Bu iyiydi. Şu anda ihtiyacım olan tek şey bedenimi uyuşturacak bir soğukluktu.

Aklımda fazla düşünce vardı. Benim zihnim bir tuval gibiydi. Kimi zaman hırçın cümlelerin mürekkepleri ile yırtılırdı kağıt, kimi zaman ise durgun bir fırça, sulu boyayı nazikçe akıtırdı boydan boya. Şu anda öyle bir hissiyat, zihnimde yuva kurmuştu ki tuvalde bir bank, bankın üzerinde iki genç; biri renkleri üzerine akan bir şemsiyeyi tutmakta, diğeri ise yağmurların gri tonunda boğulmakta.

NEFHA -Düzenlemede-Where stories live. Discover now