Beyaz askılı tişörtümle tüm tezatlığı içimde barındırarak karanlığa doğru ilerlemeye başladım. Tehlikeli yerde yüzüyordum ama boğulmak şöyle dursun çoktan genzime dolan tuzlu suya alışmıştım. Boğulmak artık gözümü korkutmuyordu. Endişelendiğim tek şey bulacağım çocuğun ne halde olduğunu bilmeyişimdi.

Uluç'un kapısının önüne geldiğimde ilk duyduğum şey benim olduğum yerde durmamı sağladı.

lili,you know there's still a place for people like us

Lili, bilirsin bizim gibi insanlar için bir yer var hala

Kimsenin girmesine izin vermediği ve eline şeker dahi verilmeyen çocukların olduğu bir yerin varolduğundan haberim vardı ve Uluç benim elimdeki tek somut kaynaktı. Ama o beni görmüyordu. Aslında bu yalan sayılırdı. Çünkü o çocuğun eline ilk defa oyuncak verilmişti ve bu bendim. Beni görmemesi artık imkansızdı. Benimle nasıl oynanacağını bilmiyordu. Çünkü ona kimse bunu öğretmemişti. Elimi tutarken korkuyordu çünkü kimse onun eline kan bulaştırmadan dokunmamıştı. Bu çocuk annesinin kanlı sütünü içmişti. Beyaz onu korkutuyor, tedirgin ediyordu. Ve benimle nasıl oynanacağını bilmeyişi onu kızdırıyor, bana karşı olan tutuşunu sertleştiriyordu. Beni karanlık bir köşeye fırlatmak ve hiç olmamışım gibi o karanlıkta kalmaya devam etmek istediğini biliyordum. Ama yapamıyordu çünkü ben onun karanlığında kirletmeyi beceremediği bir beyazdım. Gücümü aydan alıyordum. Dikkati benim yüzümden dağılıyor ve karanlıkta kalmaya devam etmesine engel oluyordu.

the same blood runs in every hand

Her damarda dolaşır aynı kandan

Biz beyazlar onlar için zehirdik. Onların gözünü korkuturduk çünkü onların içlerinde saklı kalan gerçek bizim bir parçamızdı ve onlar bu parçadan istemiyorlardı.

Daha fazla dayanamıyordum. O çocuğu görmek istiyordum.

Tüm titreyişlerime, tüm mantıklı yanıma, benimle oynayan onca sese aldırmadan tek odak noktamı şimdi var olan ve kimsenin duymasına izin verilmeyen bu cehennemden düşmüş karanlığa odaklamıştım.

Kapının kolunu indirdim. Henüz içerdeki karanlığa aralık bırakmamıştım ama son kez nefes aldıktan sonra tüm zıtlığımla köşeye atılmaktan korkmayarak odaya girdim. Burasının cehennem olduğunu biliyordum ama daha önce bu kadar güzel bir cehennem görmemiştim. Bu cehenneme haksızlıktı. Cehennem bize hep kötü gösterilmişti. Biz iyiler yalnızca cennetin sonsuz beyazlığını görmüştük.Ama burası sonsuz karanlıktı. Biz beyaz ışıkta gözlerimizi köreltirken karanlığa atılan çocuk bizim gördüklerimizin fazlasını biliyordu. Mesela karanlıkta canavar olmadığı gerçeğini bizden önce öğrenmişti. Bize kimse cehennemin karanlığının bu kadar güzel olduğunu söylemedi.

you see its not the wings that makes the angel

Göreceksin, kanatlar değildir meleği melek yapan

Uluç'un bu şarkıyı neden gizlediğini artık anlıyordum. Ama ona bazı gerçekleri göstermeliydim. Benim beyaz ışığımın kanat olmadığı gerçeğini bilmeliydi.

just have to move the bats out of your head

Sadece kovmalısın yarasaları aklından...

Başından beri yapmak istediği zaten buydu. Beni başından atamıyordu ama parçalara ayırarak bunu yapabileceğini biliyordu. Bir bütünken ışığım daha güçlüydü ve bu Uluç'un beni parçalara ayırmasına sebep veriyordu. Ama korkunun verdiği telaş onu aydınlığa sürüklüyordu. Ben ışığı kesemezdim. Uluç beni parçalara ayırdığında gücümü azaltıyordu kabul ediyordum ama tehlikeyi görende yalnızca bendim. Onun karanlığı aydınlık saçan ve gelişigüzel etrafa fırlattığı parçalarım yüzünden aydınlanmaya başlamıştı. Uluç'un telaşı onu aydınlığa sürüklüyordu ve bunu yalnızca ben farkediyordum.

SAHİPSİZDonde viven las historias. Descúbrelo ahora