9.Bölüm "Heyecan"

Start from the beginning
                                    

O koridordan içeri girdik ve koşmaya devam ettik ama bir adam karşımıza çıktığında soluğumun kesileceğini sansam da öyle olmadı. Sadece şaşırmıştım. Korku, benliğimin ufuğunda, gökyüzü kadar uzakta bir yerlerde kitliydi.

"Efendim üzgünüm ama buraya gi..." Adamın sözünü dinlemeden Arnaldo yürümeye devam etti. Koşmuyordu ama adımları ölümün sesini yankılatıyordu. Ruhum bir adım daha geriye çekildi.

Adam arkamızdan geliyordu ama hala nazik olmaya çalışan bir ses kullanıyordu. "Efendim lütfen!" Gittikçe yükselen sesi tehdidin suyuna bandırılıyor, ardından rüzgara konulup daha çok şiddetlenmesini sağlıyordu.

"Bayım, hemen durun!" Arnaldo durdu ve omzunun üzerinden adama bir bakış attı.

Gözlerinde gördüğüm mavinin tonu...

O kadar tanıdıktı ki.

Bu öfke, nefret, sinir... Hepsi sanki boğazımdan yukarıya doğru çıkıyor, yutkunmam ile geriye dönüp ruhumu aleve veriyordu. Şaşkınlık kapımı çaldığında mavinin derinliği, kapıyı parçalara ayırdı ve şaşkınlık, üzerime vahşi bir hayvan gibi atıldı.

"Siz..."

Arnaldo adamın geri kalan sözünü dinlemeden önüne döndü ve adımlarına devam etti. Artık parmaklarım acıyordu. Eli daha çok kasılırken kemiklerim birbirine sürtüyor, derimin dahi hafiften soyulmasına neden olurdu.

Adam arkamızdan takip etmeye ve bağırmaya devam etmedi. Koridorun başında dikiliyordu ve arkasından vuran ışık, yüzüne gölge düşürüyordu. Bu yüzden nasıl bir yüz ifadesine sahip olduğunu göremiyordum.

En sonunda bir kaç uzun koridoru da arkamızda bıraktığımızda demiri paslanmış bir kapı karşıladı bizi. Arnaldo kapıyı direk açtı ve kendisini arka sokağa attı. Soğuk rüzgar ve temiz hava yüzüme direk çarparken derin nefes almayı geciktirmedim ve sırtımı duvara vererek dizlerimin dinlenmesine izin verdim.

Arnaldo'da tam karşımda duruyordu. Omuzları hızla inip kalkıyordu ama yüzünde benim kadar yorulmadığını belli eden bir duruluk vardı. Gözlerindeki renk tekrar kendi tonuna dönerken ondan gözlerimi kaçırdım. Sol elim hala onun elindeydi. Duvara doğru ilerlerken elimi çekmeye niyetlenmiştim ama Arnaldo buna engel olarak bana daha fazla yaklaşmış, elimi bırakmamıştı.

Adrenalin, vücudumda nabız gibi atıyordu ve heyecan damalarımda hız yapıyordu.

"İyi misin?" Başımla onaylamakla yetindim. Bu serin ve temiz havada yayılan oksijen bile yetmiyordu ciğerlerime.

"Derin..." Başımı kaldırıp onun gözlerine tekrardan baktım. Bir an o nefretin tonu ile karşılaşacağımı sansam da derenin suları hala dalgalanmamıştı. "O adamlar kim? Ne istiyorlar senden?"

"Emin değilim," derken tekrar gözlerimi kaçırdım. "Herhangi bir şey istiyor olabilirler. Para, acı, içki..." Derin bir nefes daha aldım ve cümleme devam ettim, "...intikam." Boğazımın düğümlendiğini hissediyordum ama nedenini bilmiyordum.

"İntikam mı?"

İntikam, bir cehennem çiçeğine benzer, alevlerin içinde nefret ile büyüyen. Ardından siyah yapraklarını kaplar öfkenin zehri ve toprak, köklerin acısı ile kururken bulunduğu yere ölümün tahtını indirir.

Bunu biliyordum çünkü intikamın yaymış olduğu kanlı parmak uçlar, zihnimin köşelerinden ruhuma doğru akıyordu.

Arnaldo'ya hiçbir cevap vermedim ve yine gözlerine bakmadım. Nefeslerim, zaman geçtikçe bir düzene girerken sükunetin zincirlerinin daha fazla duramayacağını biliyordum.

NEFHA -Düzenlemede-Where stories live. Discover now