Hamle - Kısım -1

278 65 15
                                    

  Körlerin ülkesinde, tek gözlü insan kral olur. 

-Desiderius Erasmus  


Birkaç gün sonra Abraham Gavrilovich'e belirttiği üzere Soho'daki telgraf bürosundan bir mesaj aldı. Kirk denilen yetim ve bahşişçiler hakkındaki işlerin tamamlandığından söz eden ufak bir uyarı niteliğindeydi. Ayrıca Kirk denilen çocuğun geçmişi hakkında ufak bilgilendirmeler yazmayı da unutmamış gibiydi. Portsoken de bir yurtta kaldığı yazılmıştı ve o yıllardaki Nisan yağmurlarının zavallının arkadaşlarına önce soğuk algınlığı sonra da daha kötüsü olan tifüs hastalığını bela etmişti. Kendisi de bu hastalıktan kıl payı kurtulmuş gibi görünüyordu. Empati kurmak gibi bir niyeti yoktu tabii; bunun suçlusunun o yıllardaki sorumluluk sahibi insanların, vakıfların, hastanelerin ve kumpanyaların suçu olduğunu düşünüyordu. Sonuçta yapacaklarını büsbütün kavramıştı Lewis; çocukla öylesine bir samimiyet kurmak gibi gayesi yoktu. Onun istediği soylu kadına olabildiğince yaklaştığını görmekti. Böylece soylu kadının çarşafın altında ne sakladığını gayet anlaşılır bir biçimde çözecekti. Sonuçta BHA denilen çete de bu işin içindeydi. Hali hazırda tarih adına bilgileri olduğu yetmezmiş gibi, bir de onlardan haberdar da olmuşlardı. Sir Richard gibi üniversite profesörlerinin de bu işin içinde olduğu besbelliydi.

O gün Londra'nın hiç olmadığı kadar kurşuni bir yağmur havası vardı. Thames'ın üstünde küçük kalıplar şeklinde seyir eden sis orduları, yavaşça Tower Bridge köprüsünün üzerinde kümeleniyor ve açılır-kapanır özelliğini neredeyse etkisiz kılabilecek bir vasıf veriyordu. Arabaların ve tek tük görünen insanların bir an olsun görünmez olmasını sağlayan bu alışıla geldik görüntü, gerçekten de bir kabusun içinde kulaç atıyormuş hissiyatı veriyordu. Parklarda dahi neredeyse hiç çocuk yoktu; kuşlar bile küçük havuzlarda yüzüp giden ekmek kırıntılarından umudu kesmiş gibiydi. Soğuğun son demlerini attığı şu sıralar, insanların ellerini pek çok kez birbirine kavuşturduğu zamanlardı denilebilir. Yanında Abraham Gavrilovich vardı ve yürüdükleri yolda pek düzgün değildi açıkçası. Little Argyll'ın asfaltında araba izleri süre gidiyordu ve pek çok açıdan dupduru olan caddenin içindeki seyrek görülen şoförlerin dikkatini hiç mi hiç çekmiyordu. Hepsi dosdoğru önlerine bakıp arabalarını sürüyorlardı. Lewis bu şoförlerin nefes alıp verirken tıpkı bacasından pofur pofur buhar üfleyen bir treni andırdıklarını düşünüyordu. Yanındaki adama döndüğünde ise bu yabani hissiyatı ona büyük ipuçları veriyormuş gibi konuşmasını bekleyen bir ifadesi vardı.

"Araştırmalarım için iyice dolaştım, tanıdıklarımı sorup soruşturdum," dedi Abraham. "Ulaştığım bilgilere bakacak olursam, yarım saat sonra otelin önüne bir arabayla bırakılacak. Bahşişcilere ve malum çocuğa haber yolladım, orada olacaklar, Bay Warren."

Abraham'ın yüzünde abartılı bir ciddilik vardı. Kaşları kurşunkalemin sivri ucu gibi aşağı bakıyordu. Endişeli gibi değildi ama sık sık elini yumruk yaparcasına ağzına götürüp boğazına bir şey takılmış gibi öksürüyordu.

"Ee," diye devam etti Lewis. "Hangi otel de olacaklarmış?"

"Amba adında bir otelde. Charing Cross da Thames nehrine beş dakikalık mesafesi var. Oldukça lüks bir yer." dedi Abraham.

"Peki Winono bugün orada ne yapmayı planlıyor?"

"Bir iş görüşmesi," dedi Abraham, sessizce. "Hissedar olmak isteyen, birleşik devletlerden gelen bir madenciyle görüşecekmiş."

Lewis'in beynini kurcalayan ufak sorular vardı. Oldukça kuşku duyduğu biri durumdu bu. Winono adındaki genç bayan madem bir iş görüşmesi yapacaktı, neden bunu kendi huşu dolu malikanesi yerine, Amba da yapmayı planlamıştı ki? Ayrıca sanki; Danimarka da yatan eski Geot ve Heorot umurunda değilmiş gibiydi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 11, 2018 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

TarotWhere stories live. Discover now