4. Bölüm "Şah-Mat"

Beginne am Anfang
                                    

Şimdi bile, onu tanıdığımı sandığım onca yıla rağmen hala ne demek istediğini tam olarak anlayamıyordum. Benden, onun yerine geçmemi istemişti. Onun karanlığa kanat açışı, benim, cehennemin bir başka çukuruna düşüşüm olmuştu. Şimdi o yoktu ve ben, cehennem çukurunda şeytanlarla kovalamaca oynuyordum.

Şimdilik geçmişimin kütüphanesine gerçekliğin kapılarını kapatırken gözlerimi aynadan çektim ve lavabonun altında bulunan çekmecelerden birini açarak aradığım malzemeyi buldum. Yara bandını elime alıp iki yanından tuttum ve çektim. Açılan yara bandını, sol elimde bulunan yaraya götürüp yapıştırdım.

Aynadaki yansımama bakmamaya özen göstererek sakin adımlarla lavabodan çıktım ve odama doğru ilerledim. Bugün serginin ikinci günüydü ve geçmişte parmak uçlarımdan çıkmış çizimlerin duvara asıldığı ve insanların gözlerinin önüne sergilendiğinde yanında duracağım gündü.

Kapıyı açtığımda gözüm sol tarafta duran masamın üzerine düzenle dizdiğim kuklalar çarptı. Sol elimin parmak uçları tekrar özlem ile sızlamaya başladığında kaşlarımı çattım. Kapıyı arkamdan kapatarak yavaş adımlarla masaya ilerledim ve en sevdiğim kuklayı elime aldım.

Siyah elbiseleri, siyah bale ayakkabısı ve uzun, düz siyah saçları ile bir ölüm meleğine benziyordu. Tek eksiği Azrail'in ona sunacağı bir çift siyah kanattı. Kuklanın yüzü de dahil vücudunun, eklem yerleri dışında tamamı porselendi. Her bir eklemine bağlı, yukarıya, tahta parçasına uzanan ve kuklayı yönlendirmeni sağlayan ipler vardı.

Resim çizmeyi bırakınca, sol elim fırça tutmaya hasret kaldı ve özlemi soluklayan ruhumun çığlıkları, geceler boyu dinmeyince kuklalar, her bir sesin dudakların sükunet kondurmuştu, bir süreliğine. Ne zaman geçmiş göz kapaklarıma konsa ve hasret boğazımda birikse, kuklayı elime alıp dans ettirirdim. Lakin geçmiş, artık ondan kaçamayacağım kadar fazla yakındı.

--

"Derin! Selin! Buraya gelsenize!" Duyduğumuz tanıdık bir ses ile kafamı, bize seslenen kişiye çevirdim. Aleyna, elini havada sallayarak yanlarına gelmemizi işaret ediyordu.

Galerinin kapısından ilerleyip yanlarına gittiğimizde bulunduğumuz mekanın büyüklüğü beni tekrardan şaşırtmıştı. Yaklaşık on beş metre solumda o büyük merdiven, yukarıda yine aynı görünümde resimler ve duvarda yine aynı renkteki mermerler vardı. Bu kez, sabah olduğu için büyük avizenin ve duvarlarda asılı kalan ufak lambalar yanmıyordu. İnsanlar, etrafı sarı renk ile döşenmiş büyük kapıdan içeriye giriyor, hayran gözlerle etrafı süzüyorlar ve tanıdığı kişilerin yanına gidip konuya dalıyorlardı.

Aleyna, Diana, Arnaldo, Selin ve tanımadığım bir erkek daha bulunuyordu içlerinde. Ablam ile yanlarına vardığımızda Aleyna, ilk defa gördüğüm kişiyi tanıttı. "Bu, Emre Demirel. Arnaldo'nun bir arkadaşı." Ve ardından bizi de "Emre, bu da Selin ve Derin Yılmaz." diyerek tanıttı. Büyük siyah çerçeveli gözlüğe, dağınık kahverengi saçlara ve iri, kahverengi gözlere sahip olan bu çocuk sıcak bir gülümseme ile bizi selamladığında sadece baş selamı ile yetindim. Sıcak birine benzemesinin yanında zayıf ve uzun boylu biriydi.

"Derin, eline ne oldu senin?" Diana'nın endişeli çıkan sesi ile bakışlarımı Emre'den alıp Diana'ya çevirdim. Gözlerinde endişe vardı ve bana değil, bandaj ile sarılı olan elime bakıyordu. İstemsizce Arnaldo'ya baktığımda onunda bana baktığını gördüm ve gözlerimiz birbirine kilitlendi.

Gözlerimi Arnaldo'nun gözlerinden çekmeden cevap verdim. "Ufak bir kaza." Arnaldo'nun omuzları kendini aşağı bırakırken derin bir nefes verdiğini, inen göğsünden anladım.

"Geçmiş olsun ama daha dikkatli olmalısın." Aleyna, dün gece kurduğu saygı ve resmiyet çerçevesin bugün biraz olsun kırmıştı ve gözlerinde gerçek bir samimiyet gördüm.

NEFHA -Düzenlemede-Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt