[T]

339 44 15
                                    

Cılız'ın ilk cümlelerini duyduğumdan beri şaşkın halde, araba da dört kişi ilerliyoruz. Onun ilk cümlelerini duyduğumdan bari iki saat geçti. Onu susturalı bir saat, dizindeki yaraya pansuman yaptığımdan beri bir saat geçti.

Haftalardır peşinde dolaştığım, çocuğu halini düşünmekten uykusuz kaldığım ve eşimden azar işittiğimden beridir; durmayıp, duraklamayıp onu bir kez bile konuşturamazken, onun fark etmediğim bir anda konuşması hala beni derinden etkiliyordu.

Kelimeleri gibi, ruhu kırık bu küçük çocuğu istediği kişiye götürüyorduk şuan. Müdireye haber vererek getirmiştim onları. Eğer getirmez isem, Cılız'ın daha da kötü olacağını biliyordum.

"Nergis Teyze," Cihan'ın ile dönüyorlar ona. Bende yola bakarak izliyorum onu. Bu kez unuttuğum arabamı da getirmeyi unutmuyorum. Taksi ile uğraşmak istemiyorum. Ne kadar çabuk, o kadar iyiydi bana göre.

"Efendim canım?" Diyerek, Cihan'a karşılık veriyor Nergis hanım. Ne diyeceğini onun kadar bizde merak ediyorduk. Cılız ise yan gözle bakıyor Cihan'a. O hala burukluğunda duruyor, annesini göreceği için annesini düşünüyordu.

Annesinin ölümünü bildiği halde kabullenmemesini normal karşılıyordum ama yine de götürüyorduk onu, mezarlığa. Eninde sonunda anlayacak ve bilecekti bunu. Annesinin saklambaçtan vaz geçip, onu her zaman izlediğini anlayacaktı.

"Annem ile aynı yerdeydi değil mi Nergis Teyze? Narin Teyze ile yan yanadır değil mi?" Cihan'ın sözleri ile bakakalıyoruz birbirimize. İçimde bir şeylerin ezildiğini hissediyordum. Bu çocuğun acısını yüreğimde hissetmek istiyordum. O acıya kelimeler kuramayacak kadar, küçüldüm. Onun babası yüzünden, tüm paragraflardaki acı betimlemeleri birer birer utancından silindi.

"Evet, gidince anlarsın."

Mezarlığa gelene kadar Nergis hanımın son sözünden sonra kimse konuşmuyor. Onlar konuşmadığı için bende konuşmak istemiyordum. Sessiz bir halde, mezarlığın büyük kapısından araba ile giriş yaparak, bulunduğu bölgeye arabayı sürüyorum. En sonunda mezarlığa geldiğimizde ise, iki çocuğu bir heyecan kaplıyor; Nergis hanımın yüzünde ise birkaç saat önceki aynı acı...

Arabayı durdurduktan sonra kapıdan çıkarak, küçük çocukların kapısını açıyorum. Cihan burayı biliyormuş gibi hemen dışarı çıkarak koşuyor. Ona hayretler içerisinde bakıyorum. Onun gibi biri olacağımı asla zannetmiyorum.

"Sen gelmiyor musun?" koltuğa sinmiş olan Erva'ya bakıyorum. Gelip, gelmemekte tereddütlü. Annesinin burada yatıyor olduğunu bilmesine rağmen kaçmak istiyor gibiydi. Her tepkisini normal buluyordum, olması gerekende buydu.

"Onunla konuşmayacak mısın Cılız?" Sözlerim ile birkaç saniye gözlerime bakıyor. Neden bunları yaptığımı, neden burada olduğumu anlamaya çalışır gibi bakıyordu bana. Belki irislerimdeki görüntüye bakarak, nasıl olduğunu anlamaya çalışıyor. Bunu bilmiyorum. Yine de bakışlarını benden çekip, diğer kapıdan hızla çıkmasına seviniyorum.

Tuttuğum kapıyı kapatarak onun arkasından ilerliyorum. Birkaç gün önce ördüğüm saçlarına bakıyorum. O zamanki hıçkırıkları ile ağlayışı, ağladıktan sonra yorgun düştüğü için uyuması geliyor aklıma. Onunda güleceği zamanların geleceğini umuyorum. Onunda hareketleneceğine inanıyordum.

Cihan, Nergis hanımın yanında annesinin mezarına bakıyor. Cılız'ın ise yanında ben duruyordum. İkisi de mezarlarına acıyla bakıyorlar. İkisinin de zihninde canlanan sahneyi az çok biliyorum. Muhtemelen; Cihan'ın zihninde annesinin ölüm kanı, kanlar içerisinde olduğu an canlanıyor. Cılız'ın ise, boynunda bir ip ile, gözleri açık şekilde kaldığı an canlandığını zannediyorum. Ama onların zihninin nasıl olduğunu bilmiyorum. Açıkçası, zihinlerine bakabilme ihtimalin olsaydı, bundan ölesiye korkacağımı ve cesaretsiz kalacağımı biliyordum.

"Anne..."

İkisinin ağzından aynı feryatlar dökülüyor. Aynı yok olan varlığı temsil eden kelime...

Cihan'ın ıssız, Cılız'ın ise kısık...

"Dediğini yaptım anne. Onu buldum istediği gibi. Bak, karşımda duruyor." Cihan konuşmasından sonra gözlerini Erva'da gezdiriyor. "Ben sözümü tuttum anne. Sen gittiğinden beri, senin için tuttum bunu. Narin teyze küsmesin sana diye. Narin teyze seni orada yalnız bırakmasın diye." Sustu, ağlamanın ne olduğunu daha anlayamadan gözyaşları aktı gözlerinden.

"Annem onu yalnız bırakmaz tamam m? Annem, babam ve abla yalnız bırakmaz onu..." yine küçülüyor onun sesi. Cihan'a kızmasında bile bir burukluk taşıyor. Bu sefer konuşması sırası Cılız'a geliyor. Ailesinin mezarlığına ilerleyip, oturuyor oraya. Onun açısından üzülüyorum. Altı yaşında her aile üyesinin mezarına gelebilen insan olmak, hayatta olan tek aile üyesi olmanın tarifini bilmiyorum. Ama gözlerimde görüyor ve algılıyorum bazı şeyleri.

"Baba, saklambaç oyununu sen mi çıkardın? Neden hepiniz bu oyunu çok seviyor?" Hesap sorarcasına kaşlarını çatmaya başladı Cılız. "Bu oyunu sevmedim ama siz istediniz diye oynadım hep. Sevmiyorum ben bunu. Hiç sevmiyorum." Ağlamaya başlarken ve suskunluğu acı ile karışırken, onun vaveylalarını toprağın içinde görüyorum. Annesinin, babasının, ablasının onun vaveylaları olduğu düşüncesindeyim.

"Abla, o okula neden gittin ki? Bende seninle gelecektim. Bana okuma-yaza öğretmeden gittin. Sen gittin diye annem seninle geldi değil mi? Ben yokum diye, orada beraber saklambaç oynayacaksınız..." dayanamayarak kollarına doluyor bana. Kimsenin dokunmasını istemeyen bu kızın, bana sarılması garip hissettiriyor. Tarif edemiyorum bunu, sadece hissetmek istiyorum.

"Onlara küstüm ben," başını gömüyor göğsüme, ona daha da sıkı sarılıyorum. Saatlerdir söyleyecek şeyler bulamadığım için minik bedenini sıkıca tutunuyorum. O cılız bedeni, ruhu kollarımın arasında iken, onu yatıştırmaya çalışıyorum.

"Gidelim buradan, onlar oynamam izin vermiyor." Kollarını bedenimden ayırıp, yalvararak bakıyor bana. Dediğini yaparak yönlendiriyorum onu arabaya. Kapısını açık bırakıp, onu arabaya koyuyorum.

"Cihan'ı alıp geleceğim tamam mı? O zamana kadar burada bekle, olur mu?" Ses çıkarmadan başını sallıyor. Arkadaşı için sessiz oluyor. Onu orada bırakarak Cihan'a ilerliyorum. O da son kez annesinin mezarlığına öpücük kondurarak annesinden ayrılıyor ve arabaya biniyor.

"Teşekkür ederim," Nergis hanımın sesini işittiğimde ona dönüyorum. "Bu benim işim. Onları bize emanet ediyorlar," diyerek karşılık veriyorum ona. O ise gülümsemekle yetinip, bizimle gelmeyi istemiyor. Onu zorlamadan arabaya biniyorum ve Cihan ile Cılız'ın mezarlığa olan son bakışlarıyla buradan ayrılıyoruz.

Acıların bu kadar fazla olduğunu öğrendiğimden beri, ne yaşadıysam unutuverdim. Otuzlarına gün saymış benim, altı yaşındaki bir çocuk kadar acı çekmemesine rağmen, kıvranmasına utandım. Yüzüm onlara karşı eğik ve acılarına oldukça saygılı... Ben bu çocuklar sayesinde işimi değil, acıyı ve hayatı öğrendim.

Acı, altı yaşlarındaki çocuklar ile dost olmasın isterdim. Velev ki, dünya bile bundan utanır halde, benim gibi.

>< >< ><

Aslında bu bölüm not düşmeyecektim ama geçen bölümde incelemeden bir bölümü palaştığı için birkaç yazım ve noktaama hatası yüzünden özdür dilemek için yazdım. Onları bir ara değiştireceğim.

Bu arada yorumlarınız için tekrar teşekkür ederim, oldukça güzelsiniz. Kendinize iyi bakın ^^


ÇocukWhere stories live. Discover now