[Ç]

2.1K 98 49
                                    


Susmak bazen çok şey ifade eder insana. Bazen de bir tesellidir kendince. Bazen ise sinire hakim olmaktır. Ama bazen de acınızı saklamaya çalışmaktır.

Susmak; bir toplum karşı kendinizi diliniz ile ifade edememektir. Sessizliğiniz içinde, kendi kendinize bağırırken kimsenin duymamasıdır. Kimsenin sizi anlayamayacağını bilerek konuşmamayı tercih etmektir.

Kendi acımın en zor olduğunu zannederken tanıştım o küçük çocukla. Hayata suskun, kelimeleri yitikti. Onun yanına, yetimhaneye  her uğradığımda kağıda bir mezarlık çizer ve alfabetik harfleri içine gömerdi. Soluk bedeni ölümü hatırlatırdı, kahverengi irislerinde küçük bir ışık görmek için çırpınırdım.

Çoğu çocuktan farklıydı. Oyun oynamazdı, gülmezdi, arkadaş edinmezdi. Tek başına, ayaklarını dizlerine çeker, başını dolaba yaslayıp saatlerce  duvarı izlerdi. Bir çocuk için fazla kırılgan hali vardı, öyleydi de. Vücudu, cılızlığı, solmuş bir ağaca benzerdi. Yeşerme dönemlerinde olmasına rağmen çok çabuk yaprakları dökülmüştü.

O zamanlar yetimhaneye geleli yeni olmuştu, onu da o zaman fark edebilmiştim. Nasıl geldiği, kimin getirdiği, ailesinin olup olmadığı bilinmiyordu. Tek bilinen bir yağmur gecesinde, yüzü kan içinde yetimhane kapısına tıklamış olması ve kapı açıldığı an cılız beninin ıslak zeminde bulmasıydı. Uyandığında ise hiç konuşmadı ve o zamandan beri bu haldeydi. İlk zamanlar adı bilinmediği için  bir adı yok derdim kendi kendime, herkes ona farklı isimler takar dururdu, o ise adı olarak benimsemezdi bunları, sadece çevresindeki insanların ona nasıl baktıklarını ve onun hakkında konuştuklarını bakarak anlardı. Her anladığında boş gözlerle incelerdi onları.

Bir yaz sabahı bahçeye küçük çocuklar oynama çıkmıştı, bizim cılız ise bahçeye çıkmış fakat salıncakların birinde oturur halde durmuştu. Salıncak ne durur halde idi, ne rüzgara doğru hareket ediyordu. Gözleri kumdaydı, elinde bulunan uzun ve ince dal ile kuma bir şeyler karalıyordu. Hızlı adımlarla yanına ilerleyip salıncakların birine otururken buldum kendimi.

Geldiğim an rahatsız olmuş, vücudunu kendine çeke durmuştu fakat gözleri hala kumdaydı Benim geldiğimi anladığından emindim. Onun yanına her yaklaştığımda yanağının üstünü kaşırdı çünkü. Daha önce onun yanına yaklaşan kimseye böyle tepki vermediğinden üstüme alınmıştım bende.

Belki bende çevresindeki korku dolu baktığı insanlardan biriyimdir. Belki de hiçbir zaman yanında iken tek kelam etme tenezzülü göstermeyecekti bana. Yine de seviyordum bu küçük çocuğu. İçindeki kırgınlığın sebebini merak ettiğim içinde daha da artıyordu bu sevgi.

"Sallanmıyorsan neden oturuyorsun o salıncakta?" dedim onun dikkatini çekmek için. Her ne kadar bunu istesem de başarılı olamamıştım. Şansımı tekrar denemek için sesimi yumuşatmayı denedim.

"Salıncaklar sallanmak için kullanıldığını biliyorsun değil mi?" Yine takılmamıştım, üstelik bu kez onun ayağa kalkıp hızla gitmesine neden olmuştum. Yine yalnızlığında kalmak için sessizliği ile çırpınıp durmuştu. Bazen, burada bulunan insanların onu dilsiz olduğunu belirtip inandıkları gibi bende inanıyordum ama bu inancım o çocuğu tekrar gördüğümde usulca kayboluyordu kafamdan.

Onun dilsiz olmadığına emindim. Sessiz   olması, hiç kimse ile konuşmaması belirtileri olabilirdi ama o dilsiz değildi. Sessizlikte kaybolmak isteyenlerdi. Susup hayatına yeni şeyler katmak istemeyenlerdi. Yeni insanlarla ilişki kurarsa hayatının daha zor olacağını düşünenlerdi.

Küçük bir çocuk için bu düşünceler fazlaydı. Bir çocuk çocukluğunu yaşamalıydı. Oynamalıydı, gülmeliydi, arkadaşları olmalıydı. Saklambaç oynarken bulunup sobe olduğu için mızmızlık etmeliydi. Yeni şeyler istemeliydi. Belki bir araba, bir oyuncak bebek, belki bir resim defteri ile boyama takımı... Çocuklar terk edilmemeliydi. Şiddet görmemeliydi, cinayet ya da herhangi suç işleyen bir ebeveyne sahip olmamalıydı. Onlara dünya zehir edilmemeliydi aksine geleceği kurtarmaları için dünyanın onlara kucak açmasına izin verilmeliydi.

ÇocukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin