5# Leave Alone

4.3K 381 371
                                    

Luke Hemmings'i ekememiştim. Ondan kaçacağımı düşünmüş olacak ki, okul çıkışı beni sınıfta yakalamış ve bana onu ekmek için hiçbir fırsat bırakmamıştı. Neden bu kadar üstüme düşüyordu anlamıyordum. Bir sürü arkadaşı olmalıydı. Sinemaya gitme teklifini yapacağı herkesin tereddüt etmeden kabul edeceğine emindim. Bana ihtiyacı yoktu. Yine de benim yanımdaydı ve onunla sinemaya gitmem için elinden geleni yapıyordu. Bu kulağa hiç normal gelmiyordu.

"Aç mısın?" diye sordu, biz okulun yakınlarındaki sinemaya doğru yürürken. "İstersen filmden önce bir şeyler yiyebiliriz."

Düşüp bayılmak istiyordum. Şu an yaşlı bir cadı gelip bana zehirli bir elma uzatsa, elmayı tereddütsüzce ısıracak durumdaydım. Tabii Luke yakışıklı prens olmaya kalkışarak beni kurtarmaya çalışabilir düşüncesiyle bu fikirden hemen vazgeçtim. Vazgeçtim vazgeçmesine de, neden şu an gözümün önünde onun beni öptüğü görüntüler beliriyordu acaba?

"Hey, Rue!" Luke bana seslenerek düşünce balonumu patlatmış oldu. "Ne düşünüyorsun?"

Ne mi düşünüyordum? Beni öptüğünü. Tabii ki ona böyle söylemedim. "Kurbağa ve kaplumbağa savaşsa kim kazanırdı acaba diye düşünüyordum." Cevabıma karşılık güldü ve kolunu omzuma attı. "Beni sürekli ama sürekli güldürüyorsun."

Omzumdaki koluna korkarak baktım. Neden böyle bir şey yapmıştı? Ve neden kolunu çekmiyordu? Rahatsız olduğumu anlasın diye birkaç kez omzumu silktim. Kolunu santim kıpırdatmadı. Gözlerimi devirdim. Sanki bana işkence ediyormuş gibi acı çekiyordum.

"Aç mısın diye sormuştum Rue."

Kararsız bir şekilde iç geçirdim. "Ne yiyeceğimize bağlı."

Düşündü ve sonunda bir karara vardı. "Pizza!"

Yüzümü buruşturdum. "Ben pizza sevmem."

"Ne?" diye bağırdı sokağın ortasında. Gözlerimi kocaman açıp susmasını işaret ettim. "Ne bağırıyorsun, sanki CIA ajanıyım dedim."

"Kusura bakma." Boğazını temizledi. "Sadece çok şaşırdım. Yani bu patates kızartmasını veya çikolatayı sevmemek gibi bir şey, anladın mı?"

"Hayallerinin kadını olamadığım için üzgünüm Luke." Ondan azıcık uzaklaşıp omzumdaki kolunu düşürdüm ve sırtını sıvazladım. "Bence sen bunu atlatırsın."

"Bir eksi bütün artıları götürmez Rue." Lanet olasıca Luke Hemmings, söylediği kıyak cümlenin ardından bana göz kırptı. Kafama kocaman bir pizza düşmesini ve beni öldürmesini diledim.

Sinemanın önüne geldiğimizde kolunu tekrar omzuma attı. "İkimizin de çok acıkmadığını varsayarak yemek planını başka zamana erteliyorum." Ardından bakışlarını yüzüme çevirdi. "Tabii eğer miden kazınırsa söyle, sana küçük keklerden alırım."

Luke resmen bana kendimi bir arabanın altına atmam için psikolojik baskı yapıyordu. Hayatımda hiçbir zaman onun kadar iyi niyetli ve güzel bir insanla karşılaşmamıştım. Sahip olduğu vasıflar beni çılgına çeviriyordu.

Söylediğine bir cevap vermeyeceğimi –ki cevap vermiyor değil, veremiyordum– anladığında adımlarını hızlandırıp beni sinemanın içine soktu. Ben duvara asılmış film afişlerine bakarken, o bizi doğruca gişeye yönlendirmişti. Merakla Luke'un yüzüne baktım. "Hangi filmi izleyeceğiz?" Omuz silkti. "Bilmem, sen seçersin diye düşünmüştüm."

Gözlerimi devirip vizyondaki filmlere baktım. Birkaç tane romantik film, bilim-kurgu ve aksiyon seçeneğimiz vardı. Tabii afişlerde Jason Statham'ı görünce dondum kaldım. İşin içine o adam dâhil olursa, senaryoyu veya yönetmeni umursamadan filme dalacak potansiyelim vardı. Bu yüzden elimle Mechanic: Resurrection filminin afişini gösterdim. "Ona gidelim."

Don't blink you might miss // hemmingsWhere stories live. Discover now