2# Rue's Effort

5.1K 437 277
                                    

Bu hikayemi cidden çok seviyorum, bu nedenle sık sık bölüm yayımladıklarımdan biri olacak. Umarım seversiniz ve bol bol yorumlar yaparsınız. Çünkü buna fazlasıyla ihtiyacım var. Lütfen bunu dikkate alın. Sizi seviyorum!

*

Luke birkaç arkadaşıyla birlikte antrenman yapıyordu. Üstünde basketbol şortundan başka bir şey yoktu ve gövdesinin çıplak olması, tribün koltuklarında oturan kızların ayılıp bayılmalarına, çıldırıp bir sürü nidalar atmalarına sebep oluyordu. Sinir olmuştum. Luke yalnız değildi, diğer çocuklarla ilgilenebilirlerdi; ama nedense en çok dikkati o çekiyordu. Bunun için özel bir çaba sarf ettiği de yoktu. Üstündeki atleti gösteriş için çıkartmadığına emindim. Vücudunun parlamasına sebep olan terlere bakılırsa, terlediği için çıkartmayı tercih etmiş olmalıydı. Farkında olmadan deli gibi dikkat çekiyordu. İşte tam da bu yüzden arkadaşlarının arasında bir cevher gibi parıldıyordu.

Her neyse, bu yine de hoş değildi.

Sonunda sahanın kenarında dikilip bunu izleyemeyeceğime karar verdiğimde, dikkatleri üstüme çekebileceğim bir yöntem izledim. Ne mi yaptım? "Luke Hemmings," diye bağırdım.

Luke topu elinde sektiriyordu ve bağırmamın ardından dönüp bana baktı. Gözlerimiz buluştuğunda gülümsedim. Elimi kaldırıp el salladım. Beni hiç beklemiyor gibiydi. Kaşlarını çatmış yüzüme bakıyordu. Üstelik bana bakan tek kişi o değildi.

Sektirdiği topu arkadaşlarından birine attı ve koşarak yanıma geldi. "Rue? Neden geldin?"

Gözlerimi devirdim. Geçen gün onu ders çalıştıracağımı söylemiştim. Tamam, zamanını söylememiştim belki ama yine de yanına gelmemin sebebini anlaması gerekirdi.

"Yastığının altındaki dişleri alıp yerine çeyreklik bırakmaya geldim." Şirin olduğunu düşündüğüm bir şekilde gülümsedim.

Kaşlarını kaldırdı. "Ha?"

Yüzümü buruşturdum. "Beyninin olması gereken yerde basketbol topu var galiba. Neyini anlamıyorsun?"

Kıkırdadı. "Mantıklı bir şey söylemiyorsun, nasıl anlayayım?"

"Bir de benimle dalga geçiyorsun, inanamıyorum!"

"Cevaplamayacak mısın?" diye sorarak asıl konuya döndürdü bizi. "Neden geldin, Rue?"

"Seni ders çalıştıracağımı söylemiştim. Öğle arası kullanılmayan İngilizce sınıfında ol, çalışacağız."

"Daha yeni konuşmuştuk, bu kadar aceleci davranmana gerek yoktu."

"Beni sorguluyor musun?" Tehditkâr bir havaya büründüm. Bu onu ilk başta şaşırtsa da sonrasında kahkahalara boğulmasına sebep oldu. Ofladım. "Neden gülüyorsun?"

Kahkaha atmaya bir son verip gülmekten yaşaran gözyaşlarını sildi. "Az önceki ifaden de neydi öyle?"

"Nesi varmış ifademin?"

"Nesi olacak, tam bir şirinlik abidesiydi!"

"Ne?" diye bağırdım. "Şirin mi?"

Kafasını salladı. "Hı-hı. Hem de çok şirin." Kollarını göğsünde birleştirdi. "Sen ne sanıyordun? Korkunç olduğunu mu?"

Ayağımı sertçe yere vurdum ve dişlerimi sıktım. "Basketbol bursu istiyorsun, değil mi?"

Anında ciddileşti. "Evet, tabii ki."

"O zaman benimle dalga geçmeyi bırak ve buna odaklan. Disipline önem veririm. Basketbolu önemsediğin kadar sana vereceğim dersleri de önemseyeceksin, yoksa çeker giderim. Anladın mı?"

Don't blink you might miss // hemmingsWhere stories live. Discover now