• 13 •

15.3K 981 150
                                    

Bölüm şarkısı dinleyenler için söylüyorum şarkıyı söylediğimde açın

"Ne olmuş?"

"Bende bilmiyorum ki," diye cevapladı yaşlı olan kadını, mahallenin dedikoducusu.

"Kadının yüzünü soymuşlar. Kan kaybından öldüğünü söylüyorlar," dedi arkadan atlayan bir adam.

"Vah vah. Daha yeni babasını kaybetmişti kızcağız. Kim bilir nasıl üzülmüştür."

"Dedikodu peşinden koşmayı bırakın da yol verin be teyzeler," dedim sinirle aralarından geçerken. Tamam kızı sevmiyor olabilirdim ama karşısında böyle konuşmak için vicdansız ya da beyinsiz olmaları gerekirdi.

"Size inanmadığımız için üzgünüm," diye mırıldandığını duydum yanlarına giderken. Barkın önemli değil dercesine kafasını iki yana sallayıp çıkarttığı ceketi üzerinde sadece ince bir gecelik kızın omzuna bıraktı. Bahse girerim Barkın'ın ceketi elbisesinden uzundur.

Barkın kafasını kaldırıp beni görünce yanlarına oturmamı işaret etti. Kızın yanına oturup aramızda kalmasını sağladım. "Yapabileceğin bir şey yoktu," dedi Barkın sesini yumuşak tutmaya çalışırken. Ama sinirli olduğunu anlayabiliyordum. Kadının kendisi getirmişti sonunu. Biz elimizden geleni yapmış, uyarmıştık.

"Size o kadar sert davranmayıp inansaydık, annem yaşıyor olurdu." Birden kafasını Barkın'ın omzuna yaslayıp yüzüne kapadığı ellerine doğru ağlamaya başladı.

Barkın'ın şaşkınlıkla gözleri büyürken bana baktı. Omuz silktim. "Ha şunu bileydin," dedim kısık sesle. Kız şiddetli ağladığı için duymamıştı ama Barkın duymuş, omzuma yumruk atmıştı. Yumruk attığı elini kendisine çekmek yerine kızın omzuna koydu ve sıvazlamaya başladı. N'apıyorsun lan, dercesine bir bakış attım. Ardından mal mısın, dedim dudağımı oynatarak.

"Sen Burkay'ı bekle istersen." Kaşlarını çatarak kafasıyla gitmemi işaret etti. Sinirle yerimden kalkıp geldiğim yola doğru yürümeye başladım. Burkay'ı da çağırmıştık ve onu beklemem lazımdı.

Sokak lambasının altına bağdaş kurarak oturdum ve dudağımla oynamaya başladım. Barkın'ın bu özelliğinden nefret ediyordum. Bana diyordu fazla iyisin diye ama kendisinde öyle bir yufka yürek vardı ki bir gün ona söven insan diğer gün ağlıyor olsa yanına gidip neyi olduğunu sorardı. Bir tek Burkay'a karşı sert kalabiliyoru ki bu sinirinin uzun sürmeyeceğine emindim.

"Aral?"

"Tövbe bismillah," dedim dudağımdaki elimi damağıma bastırarak. "Öyle sessiz gelinir mi be?"

"İki defa seslendim." Bakışlarımı kucağımda birleştirdiğim ellerime indirdiğimde sıkıntıyla nefes verdiğini duydum. Yanıma benim gibi bağdaş kurup oturdu. "Ne oldu?"

"Barkın salağı oldu."

Hafifçe güldü. "Anlat bakalım."

"Pozisyonlarını görmüyor musun?" dedim hala sarmaş dolaş duran ikiz dingilleri göstererek.

"Verdiği sözü yerine getiriyor," dedi omuz silkerek.

Oturduğumuz toprağı bulduğum çubukla kazmaya başlarken konuştum. "Ya bak, söz vermiş olmamızı anlıyorum. Barkın sözünde duran birisi. Yine de o kız bana tokat atmış insan. Bilip bilmeden hem de. Tamam, ben olsam belki bende atardım ama biz ona neler olduğunu izah ettikten sonra bile bana ayağını denk al, çarparım he, der gibi bakıyordu."

"Dün kıza attığın bakışları gördüm. Senin de pek bir farkın yoktu açıkçası." Yüzüne bakmamakta ısrar ederken omuz silkip kazmaya devam ettim. "Sebebini biliyor musun?" Yeniden omuz silktim. Sorudan kaçtığımı ikimiz de biliyorduk. "Cevap vermemekte bu kadar ısrarcıysan biliyorsun bence."

AnlaştıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin