S E C O N D

796 68 2
                                    

Saat geçti. Gecenin en sevdiğim anları, akrep ve yelkovanın karanlıkta öğlen sayılarını dönmesidir benim de.


Kendi uyanıklığım, garip gelmiyordu o yüzden. Soğuk havaya karşı üzerimde olan ince kıyafetler de. Sevdiğim şeylerdi bunlar. Ama senin de orada olman, bana göre bir anda şarkı söylemeye başlayan sincaplardan bile daha tuhaftı. Ardından öğrendim ki, Alvin ve Sincaplar'ın yapımcısı, bunu o kadar tuhaf bulmamış.


Doğrusunu söylemek gerekirse o zamanlarda sen de benim için kelimenin tam anlamıyla hiç kimseydin. Soğuk bir yabancı, seni tanımlayabileceğim tek cümle olurdu. Ki ben cümleleri severdim, Taehyung; hatırlatacağım.


Kırmızı saçlarının rüzgarla savruluşu hala aklımda. Çünkü özlüyorum, Taehyung. O tutamları doya doya hissedememek hala canımı yakan, her nefesimde batan kemikler gibi içimde bir yerlerde saklanıyor. O, geceleri seviyor olmalı ki; ne zaman dakikalar geceyi haber etse, boğazımdaki yumru büyüyüp canımı yakıyor. Seni düşünmeden edemiyorum, Taehyung. Düşünülecek kadar güzelsin; bir yandan da düşünülmeyecek kadar acı verici. Ve aklımın her an seninle dolması bir lütuf mu, yoksa lanet mi emin olamıyorum.


Uzatmayacağım. Ardından yaslandığın duvardan sıyrılarak, titrek ışıklara bürünmüş markete girdin. Zihnim sende öyle takılı kalmıştı ki, o saatte açık olan market bile tuhaf gelmemişti. Ama Alvin ve Sincaplar'ın yapımcısına tuhaf gelmiş olmalı ki hala sincapları gece yarısı markete yollamıyor. O adamla baya ters düşüyormuşuz. Hatırlat da bir gün Alvin ve Sincaplar'ın senaristliğini üstleneyim, Teo'nun bana ihtiyacı var, Taehyung. Kendimi ona benzetiyorum.


Az önce uzatmayacağım demiştim, değil mi? Acınası yalancının tekiyim.


O gün, senin markete girmenin ardından boş boş bakarken içimden geçirdiğim kötü kelimeler de yalandı. Öyle aşağılık biriyim ki, hayatım duygularımı yalanlamakla geçti, Taehyung. Yine de kendime aşağılık demeyeceğim çok fazla. Belki o kelimeyi sen üstlenmek istersin diye.


Üstlenmek istediğin birçok şey olduğunu da fark edebiliyordum, Taehyung. Aradan on dakika geçtikten sonra, bira şişeleriyle marketten çıktığında o gece üstleneceğin kelimeyi de tahmin etmiştim: sarhoş.


Ve o kelime, ilk defa bu kadar güzel geliyordu, Taehyung, inan bana. Daha sonra, o kelimeyi üstlendiğin zamanlarda, canımın daha önce yanmadığı kadar yandığını şimdi bilsem bile, söylemekten kendimi alamıyorum Taehyung; o kelime sana yakışıyor. Sana birçok şey yakışıyor. Yakışıyordu.


Kendime de şımarık kelimesini yakıştırırdım. Aynı birçok kişi gibi. Ve inan bana, şımarık olmak yanında saçma bir cesaret de getiriyor. O gün, yanına yavaş adımlarla yaklaşmamı başka hiçbir şey açıklayamazdı çünkü. "Sarhoş olmak nasıl bir duygu?" diye sorduğumu çok iyi hatırlıyorum. Ardından bana attığın o alaycı bakışı. Dudaklarından sıyrılan kıkırtı ise, şu anda tek ihtiyacım olandı.


"Çok güzel," dedin. Gülümsemen hala dudaklarındaydı. Zihnimin anlık bir flaşı olduğuna inanıyorum, Taehyung; çünkü o anki gülümsemen zamanın eskitemediği bir parlaklığa sahip hafızamda.


Biraz ileriye gidip kaldırıma oturdun. Bense hemen yanına. Şımarık olduğumu sende biliyordun, Taehyung; yersiz gülüşlerimden ve meydan okumalarımdan bile belliydi bu. Yine de bir şey yapmadın.


Birayı yudumlayışın, her yudumda kendimi sana kaptırışımı simgeliyor gibiydi. Daha önce sarhoş olmamıştım, ama seni görüşümden itibaren sarhoş kelimesinin dibine dalıp kendini kaybetmek kalıbında buluyorum sıkışmış ruhumu.


Keskin şeylerden uzak durup, arafta can bulan bir ruhun yerleştiği en net noktaydı benimki. Senin yanına silik harflerle yazdığım hiçkimse kelimesinin üzerine, adeta kazıyarak her şey yazmam tam da o anda gerçekleşti işte.


Birayı yudumlarken sıyrılmış ceketinden bileğini sarmış pembe-beyaz izleri görebiliyordum. Sorun yoktu, ruhumun bir yansıması gibiydi bileklerin.


Ve fazla meraklıydım, Taehyung. Senin peşine takılmakta hiçbir sakınca görmediğimde de meraklıydım. Şimdi bile merak ediyorum ancak artık peşine takılmayı geçtim senin hakkında en ufak bir şeyi bile yapamayacak olduğum gerçeği kalbime dökülen sıcak su gibi.


Zaman biraz daha ilerledikten sonra gittin. Eğer seninle olan anılarımız sadece o geceyle kalsa, her şey tatlı bir sarhoş anısı olarak kalabilirdi. Önce senin bileklerin iyileşirdi, ardından benim ruhum. Belki beni bu çukurdan kurtaracak birini bulurdum; sense yaralarını iyileştirecek birini.


Merakımdan da şımarıklığımdan da nefret ediyorum, Taehyung. Sana kapılmama, bir anda peşine düşmeme bir tek onlar sebep oldu çünkü. Ve ne kadar nefret etsem de hala aynıyım, bunları yazmamın tek açıklanabilir sebebi de bu olmalı.


-

Asıl konuya bir başlayamadım sanırım. Ama az kaldı az. Benim minik Hoseok'um her şeyi anlatacak yavaş yavaş. Ve kelimelerin bu denli umutsuz olduğuna bakmayın, yazarken Fire dinledim oradan Dope derken kulaklıklarım bütün enerjik şarkıları tattı sanırım. Buna rağmen bütün cümleler Let Me Know gibi hissettiriyor. Ama mükemmel haber, Let Me Know en sevdiğim.

Tria (τρία) || VHopeWhere stories live. Discover now