"Güzel elbise."

Söylediğim şeyle yüzündeki sırıtış daha da genişlediğinde, "Teşekkürler, bu favorim." diyerek eteklerinin ucunu tuttu.

"Benim de öyle." dediğimde ise ikimiz önce bir saniyeliğine birbirimize bakmış, ardından da kahkaya boğulmuştuk. Benim bu kıllı bedenle elbisenin favorim olduğunu söylemem mi daha komikti yoksa Michael'ın gerçekten de elbiselerden hoşlanması mı, karar veremiyordum. Ama sanırım en komiği bu iki düşünceyi birleştirerek Michael Clifford'ı mercan rengi, robadan mini bir elbiseyle hayal etmekti.

"Bence-" dedim kahkahalarım arasından nefes almaya çalışarak. "Bence benim tarzımı da takdir etmelisin."

Bol, basketçi şortum ve üzerine giydiğim uzun tişörtle birazdan yatmaya gidecekmişim gibi göründüğümü biliyordum, sadece onunla dalga geçiyordum.

"Elbise kadar rahat değil." dedi kıkırtılar eşliğinde.

"Ah, dar pantolonlardan rahat olduğu kesin." dedim gözlerimi devirerek ve yüzündeki sırıtışın genişlemesinden, son haftalardır neler çektiğimi çok iyi bildiği anlaşılıyordu. Pantolonun dikişleri arasına sıkışan bu taşaklar bir zamanlar onundu tabii...

Yüzümüzdeki tuhaf sırıtışlarla öylece birbirimize bakmaya başladığımızda, bu sefer bu sessizliği kırmak için ne diyeceğimi bilmiyordum. Bakışmamızı bölen şey ise çalan kapı olmuştu.

Şaşırmış bir biçimde başımı kapıya doğru çevirdiğimde Michael, "Birini mi bekliyordun?" diye sordu. Başımı iki yana sallarken sanki gizli bir şey yaparken yakalanmış bir çocuk gibi kalbim içeride heyecanla sıkışmıştı. Sanki biri Michael'la bizi böyle görse, hemen ortada neler döndüğünü anlayacakmış gibi...

Bu düşünce saçmalıktan başka bir şey değildi tabii ki.

"Buna baksam iyi olacak." Michael beni onaylayıp arkasındaki koltuklardan birine yerleşirken dudağımı ısırarak hole geri döndüm ve derin bir nefes aldıktan sonra kapıyı açtım.

"İyi akşamlar. Pizzanızı getirdim."

Ah, ben bunu tamamen unutmuştum.

Fark etmeden tutmuş olduğum nefesimi dışarı vererek pizzacı çocuğa baktım. Bana beklentiyle bakarak "Büyük boy vejetaryen pizza?" dedi sorarcasına. Onu onaylayarak pizzayı elinden aldım ve ödemeyi yaparak içeriye döndüm.

"Hey." diye seslendim içeriye doğru ve Michael bana baktığında elimdeki kutuyu havaya kaldırarak sırıttım. "Sanırım konuşacak çok şeyimiz var."

"Evet!" dedi avuçlarını birbirine sürterek ve tek bacağını altına çekerek koltukta dikleşti. O benim bedenimde ve ben de onun bedeninde olduğum için, aramızdaki kişisel sınırlar oldukça daralmış sayılırdı, değil mi? Bu yüzden koltukta yanına yerleşerek pizzayı ortamızdaki boşluğa koydum ve kapağını açtım.

Pizzanın anında etrafa dağılan kokusuyla midem huzurlu bir mırıltı koyverdiğinde, hemen bir parçayı diğerlerinden ayırarak elime aldım. Michael da beni taklit ettikten sonra pizzasını ortaya doğru uzattı ve "Şerefe." dedi kocaman sırıtarak. Elimdeki parçayı onunkine tokuşturduktan sonra koca bir parça ısırdım ve sonunda karnımı doyuruyor olmanın verdiği tatmin olma duygusuyla inledim.

Daha Michael kedininkini yarılamadan ben ikinci parçaya geçmiştim bile.

"Şey..." dedim bir anda tıkınmayı keserek. Michael bakışlarını boşluktan çekip bana baktığındaysa utançla yanaklarımın kızardığını hissetmiştim. "Ben... Ben bunca zamandır senin paranı kullanıyordum."

Being Michael CliffordTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon