Çocuklarla konuşup bir şeyler atıştırırken kendimi tamamen normal hissetmiştim, sanki gerçekten de onları senelerdir tanıyordum da şöhret basamaklarını birlikte çıkmıştık... Ama sonra şu aptal günü hatırlayamadığımda tüm gerçekler yüzüme tekrar çarpılmıştı.

"Bunu hatırlamadığına inanamıyorum! Saçmalama, Michael, dalga geçiyorsun değil mi?"

Çocuklar bana sanki her an aklımı kaçırabilirmişim gibi büyük bir beklentiyle bakıyorlardı. Ya da hatırladığımı söylememin beklentisiyle bakıyor olabilirlerdi tabii ki. Ama bu benim hiçbir şekilde, Luke'un neyden bahsettiğini bilmediğim gerçeğini değiştirmiyordu. Çünkü, az önce bu gerçeği tamamen unutmuş olmama rağmen, ben orada değildim!

"Michael," dedi Ashton en sonunda, çok ciddi bir ifadeyle. "bir sorun olduğunun farkındayız. Çok uzak davranıyorsun. Biz senin arkadaşınız, birbirimizden başka kimsemiz yok. Başından beri hep böyle söylemedik mi? Bize anlatabilirsin, dostum."

Ne yazık ki, Ash, o bahsettiğin kişi ben değilim. Çünkü o bahsettiğin kişi şu anda benim bendenimde Hawai havası almakla meşgul!

"Bazen bunaldığını biliyoruz, Michael ama bu sefer durum biraz ciddi görünüyor." dedi Calum, koltukta öne doğru eğilmiş olması beni oldukça geriyordu. Neden beni kendi halime bırakmıyorlardı ki? Bu kadar iyi arkadaşlar olmak zorundalar mıydı? Çünkü benimkiler şu ana kadar bana hep kazık atmışlardı ve birilerinin benimle bu kadar ilgilenmesi beni gerçekten tedirgin ediyordu. Özellikle de tüm dünyadan sakladığım bir sırrım varken.

"Tura başlamamıza daha oldukça zaman var. O zamana kadar birilerinden yardım alabilirsin. Şu geçen seferki terapist mesela? İstersen Zoey'le konuşup-"

"Zoey'le falan konuşma!" diye çıkıştım. Zoey tur menajeriydi ya da çocukların deyimiyle "tur annesi". Ama o minik kadın bana hiç güven vermiyordu, çok zekiydi. Bana baktığında sanki Michael bedeninin içindeki Charlotte ruhumu görebiliyordu.

"Bak eninde sonunda birileriyle konuşmak zorundasın. Bunu tek başına atlatamazsın."

"Benim bir sorunum yok, Ashton! Bence sen kendi sorunlarınla ilgilenmeye başlamalısın. O... Kocaman ellerinle! Yemin ederim baget yerine sadece o parmakları bile kullanabilirsin."

"Ne-?"

"Ve Luke! Çok ikiyüzlüsün. Sen daha dün akşam ne yediğini bile hatırlamıyorsun ki!" Şu an tamamen boşa sallıyordum ama Luke'un ıkınıyor gibi görünen ifadesinden, doğru yolda olduğumu anlamıştım.

"Calum sen de... Sen... Üstüme gelmeyin işte! İyiyim diyorum! Sadece aptal bir günü hatırlamadıysam ne olmuş? Yılda üç yüz altmış beş gün var. Artı altı saat!"

"Bana kalırsa şu an sadece boşa sallıyorsun, Michael." dedi Calum dudaklarını büzerek. Çekici olduğu kadar zekiydi de, lanet Hood. "Kimseyi kandırdığın yok."

"Burger'dan büyük boy Big King menü ve  bir de cheeseburger yedim. Hah! Hatırlıyorum işte." Luke kısa bir için dikkatleri benim üzerimden kendisine çekmiş olsa da bu etki pek uzun sürmemişti. Ama anlaşılan Luke'u kandırmıştım.

Al bakalım, Hood!

"Michael." dedi Ashton hüzünlü gözlerini üzerime dikerek. Calum'un yavru köpek suratı da pek yardımcı olmuyordu doğrusu.

Bundan kurtulmam lazımdı. Çünkü bu tuhaf aksanlı üç dev yavrusu benim yakamı bırakmayacaklardı. O yüzden de kalıcı bir çözüm gerekiyordu.

"Bak cidden-"

"Ashton." diye durdurdum onu. Çok saçma bir şey söyleyecektim, hissedebiliyordum. İçimdeki yalan kraliçesi dehşetle durmamı haykırıyordu ve biliyordum ki birazdan söyleyeceğim korkunç yalandan Michael'ın bedenini sorumlu tutuyordu. Sanırım bu bedenin yalan söylemede beceriksiz olduğunu düşünüyordu...

Being Michael CliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin