San

1K 107 77
                                    

Gemiye ulaşıp kendini hamağa attığından beri bir saat geçmiş ama Zoro'nun gözüne uyku girmemişti. 

Bugün olanları düşünürken, kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordu. Dilek Tanrıçası Epith bir yana, tam uykuya dalmak üzereyken gözlerinin önüne Sanji'nin gökyüzünü izlerkenki görüntüsü geliyor, sonucunda da uykusundan dönüyordu. Bundan nefret etmişti. Bu kıvırcık kaşlı adam onu ne hale getirmişti böyle? 

Kendinde değildi, Sanji, onu bambaşka birine çevirmişti.

Dilek Tanrıçası Epith ile ilgili düşündükleri ise sonu kesinlikle uykuyla bitmeyen farklı bir çıkmaza sürüklüyordu Zoro'yu. Neden bu kadar etkilendiğini bilmiyordu. Fakat bir adaya gelir gelmez ilginç bir olayın içine girmelerini garip bulduğu gibi meyhaneden çıktığı vakit karşılaştığı, Mika denen kadının Tanrıça'yla ilgili anlattıklarını da bir türlü aklından çıkaramamıştı.

Fakat bu sefer uyuma girişiminin başarısızlıkla sonuçlanmasına sebebiyet veren şey, bunlar değil, güverteden gelen sesler oldu.

Merakla yerinden doğruldu Zoro, nefesini tuttu ve gittikçe ona doğru yaklaşan adımların seslerini dinledi.

Kamaranın kapısı açıldığında gördüğü yüz kesinlikle görmeyi beklediği kişinin yüzü değildi.

Nico Robin her zamanki sakin ifadesiyle başını kapının ardından içeri doğru uzatmış Zoro'dan tarafa bakıyordu. Belli ki gözleri Zoro'yu algılayamamıştı.

Loş ışığa alışmak için biraz bekledikten sonra hamakta oturan Zoro'yu seçebildi ve bununla beraber yüzünü küçük bir şaşkınlık kapladı.

"Zoro?"

Robin'le tuhaf bir arkadaşlıkları vardı. Birbirlerini birçok kez kurtarmışlar, korumuşlardı. Her konuştukları zaman muzip, eğlenceli bir hava oluşurdu etraflarında.
Aslında fazla konuşmaya, etkileşime de girmezlerdi. Ama, Tanrı şahit ki gemide onu en çok anlayan kişi oydu.

En azından o böyle düşünüyordu. Robin zeki bir kadındı. Genellikle gözden kaçırdığı az şey olurdu. Ve Zoro'nun durumu kesinlikle gözden kaçırdığı şeyler listesinde değildi.

Cevap vermedi, sadece, yüzüne belli belirsiz bir gülümseme aldı.

"Erken dönmüşsün." diyerek bir konu açtı Robin.

Zoro da sataşır gibi "Sen de." dedi. "Araştırman o kadar çabuk bitecek türden miydi?"

Robin buna karşılık zeka fışkıran bir gülümseme takındı ve yeşil saçlı tayfa arkadaşına cevap verdi "Yeterince şey öğrendim."

Bu kısa süren konu konuşulması gereken başka konuların zeminiydi. Ve bu, Zoro'nun cesaretini toplayacağı vakte aralarında bir sessizlik oluşacağı anlamına geliyordu.

Tek duyulanlar gececi cır cır böceklerinin ötüşleri oldu.

Daha açık bir şekilde, bu sessizliğin birinci sebebi Zoro'nun, ona sözde Tanrıça'yla ilgili bir şeyler sormak istemesi ama dilinin varamamasıydı. 

Ikinci sebepse Robin'in ısrarla Zoro'yu beklemesiydi. 

Bu gidişle bir asır daha beklerdi.

Kapının ardından çekildi ve Zoro'nun tam karşısındaki sandalyeye oturdu Robin. Kollarını göğsünün üzerinde kavuşturmuş, yüzünde sabırlı bir ifade, bekliyordu.

Zoro'nun zaten her zaman çatık olan kaşları daha da çatılmıştı. Daha ne kadar birbirlerine anlamsızca bakmaya devam edeceklerdi?

Robin, sabrından taviz vermemişti. Fakat diğer yandan Zoro, biraz daha beklerse eğer, muhtemelen çıldıracaktı.

Hitotsu no Yume//zosanWhere stories live. Discover now