18→ Eylül Ölümleri

Magsimula sa umpisa
                                    

Ve karşılığında aldığım cevap bu sözden ibaretti.

"Yardımcı olur musunuz?" Çevresinden medet uman bu ses Gönül'e aitti. Kendimi kapattığım dış dünyanın buğulu camlarının arkasından, korkuyla bütünleşmiş yüzünü görebiliyordum. Beni kendime getirmek için vücuduma uyguladığı baskılar, tenimi okşayan bir tüy kadar hafifti.

"Nisan!" Vücudumu yeniden sarstı, sarsıntıyı dışarıdan biriymişim gibi görebiliyor ama hissedemiyordum. Şu anda üzerime bir kamyonluk yük uygulasa dahi, bana pamuk ipliği tarafından ittirilmişim gibi hissettirecekti.

Sonunda onun bu çaresiz çırpınışlarına bir kadın polis dahil oldu ve hareket etmemekte ısrarcı olan bedenimi kendine getirmek için bir şeyler yapmaya çalıştı."Şok geçiriyor, sanırım. Su bulabilir misiniz?"

Çevremde olan her şey çok iyi hazırlanmış bir film sahnesi gibi geliyordu; kadın memurun kollarıma girişi, Gönül'ün titreyen elleriyle telefonda rastgele tuşlara basışı ve nihayetinde yüzüme çarpılan suyun şok etkisi yaratan serinliği.

Son hamle, beni bulunduğum tül perdeli alandan koparıp almış ve suyun getirdiği şokla gerçek dünyanın kollarına atmıştı. Biraz önceki görüş açıma nazaran şimdi her şey daha canlı, daha hissedilebilir geliyordu.

"Nisan?" Gönül titreyen çenesini zapt edebildiği kadarıyla konuşmuştu. Hala şokta olup olmadığımı ölçmeye çalışan bakışları, yüzümü hiç sansürsüz arşınlıyordu.

"Kendinde mi?" diye sordu, yüzüme suyu bocalayan kadın memura.

"Kendimdeyim." diye fısıldadım, sesim bir mağaradaki yankıdan farksızdı.

Bunu bekliyormuş gibi vücudumu sertçe çekti ve dünden kalan parfümünün kokusuyla dolmuş kollarının arasına giriverdim. Bundan aylar önce birisi gelip dövmeli ve tamamen garip sayılabilecek bir kızın kollarında kendimi güvende hissedeceğimi söylese ona inanmazdım ama işte, buradaydım. Hayatın son anlarım için hazırladığı sürprizlerle dolu o nahoş yolun üzerindeki taşlardan biriydi Gönül.

"Bir daha şoka gireyim deme," dedi kollarını açıp, geriye çekilmeme izin verirken."Bu kadar abartılacak bir şey yok, sadece Barış'ı sorgulayacaklar ve evimize döneceğiz. Emirlere haber verdim bile, yarına kalmadan gitmiş olacağız."

"Gönül, belki de Barış hatalıdır."

Yapmacık olduğunu gözüm kapalı olsa bile anlayabileceğim bir kahkaha koyuverdi."Şoku sandığımdan daha ağır geçirdin sanırım." Kahkahası, yüzümde iki saniye dolanınca balon gibi söndü."Ah, sen ciddisin."

"Bir şey yapmadığını nereden bileceğiz ki? Daha önce yaptı."

"Kapa çeneni." diye bağırdı, sesinin şiddetine karşı etrafta dolanan birkaç polis memuru dönüp bize bakmıştı."Sen de o hiçbir şeyi bilmeyen polisler gibi konuşuyorsun! Aklını mı yıkadılar senin? Barış'ı kötüleyen taraf hep ben olurdum ve sen, sen asla ona laf getirtmezdin."

Elimle, sol kolumu sardım ve ısınmak için beceriksizce sıvazlamaya çalıştım.Polis arabasının içindeki o buzdolabı soğuğu bir anda beni burada da bulmuştu.

"Gönül demeye çalıştığım şu ki-"

"Demeye çalıştığın hiçbir şey yok senin!" Bana baktığında kocaman bir hayal kırıklığı görüyordu, gördüğü hayal kırıklığının yansıması yüzünde yeni basılmış bir kitap kadar temiz bir şekilde okunuyordu.

Bir Kelebek HikayesiTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon