Bıçağı bırakıp çatalla pastanın kenarından büyük bir parça kopardım. Ahududu. Çok severdim. Evimizin köşesindeki pastanenin sahibi olan Aygül abla bana özel yapmıştı bu pastayı. Normalde ahududulu siparişler almıyorlardı.

Kendimi tutamayıp pastayı yarıladığımda gözlerim yaşlardan dolayı bulanıklaşmaya başlamıştı.

Ağzımdan kaçan hıçkırığa engel olamadım.

Kim 18. Yaş gününü bu şekilde kutlamak isterdi ki? Tam olarak bir travmaydı. Ancak gerçek buydu. Hiç arkadaşım yoktu. Olanlar da babamın ölümünden sonra beni arayıp sormamışlardı. Bu yüzden iletişimini koparmıştım.

Batmış olan dudaklarımı peçeteyle sildim ve hemen ardından yanağımı da elimin tersiyle kuruladım.

Yarın yeni okulumun, yeni başlangıcımın ilk günüydü. Verdiğim bir yıllık arayı nasıl kapatabileceğimi bilmiyordum. Çoğu şeyi unutmuşken böyle bir başlangıç beni oldukça zorlayacaktı.

Yaşıtlarım çoktan mezun olmuş, hayallerindeki üniversiteye yerleşmişken ben burada durmuş pastamı keserek bu yılımın nasıl geçeceğini hayal ediyordum.

Bulanan midemle ayaklanıp tuvalete koştum ve ağzıma gelen ne varsa ağlayarak geri çıkardım. Bugünlük parti bu kadardı. Ne zaman üzgün olsam ve tıka basa yemek yesem bu hale geliyordum. Midem kaldırmıyordu.

Oysaki pastam çok lezzetliydi.

Gözyaşlarım henüz kurumamışken kendimi yatağa attım ve yorganı kafama kadar çekip düşünmemeye çalıştım. Bugünü, yaşadıklarımı...

Şu an ihtiyacım olan tek şey, huzurlu bir uykuydu.

Alarm sesi her zamanki gibi sinir bozucuydu.
Saat daha sabahın 5'iydi.

Bu sene ücreti ödeyemeyeceğimizden dolayı okul değiştirmiştim. Servis kullanacaktım ancak buna rağmen bu kadar erken kalkmam gerekiyordu. İstanbulun trafiği ayrı bir felaketti.

Ayaklarımı soğuk parkeye değdirdiğimde vücudumdan bir ürperti geçti. Bu evde yalnız kalmaya alışmak benim için fazlasıyla zor olacaktı.
E

n iyi anılarım da, en kötü anılarım da burada yaşanmıştı. Gözümü kapattığımda film şeridi gibi geçiyordu önümden.

Hazırlanıp evden çıkmadan hemen önce elimi cebime attım. Yanımda yalnızca 25 liram vardı. Bütün günü idare edebileceğini düşünerek kapıyı çektim.
Servisin beni bugünlük sokağın başından alacağını biliyordum. İlk gün olduğu için yeterince geç kalacaktık ve bu süreyi azaltmak için benden böyle yapmamı istemişlerdi.

Ağır ağır sokağın başına doğru yürüdüm.

Yaklaşık 5 dakikalık bekleme sürecinden sonra evimin olduğu taraftan bir servis geldi ve tam bulunduğum yerde durup kornaya bastı. Kaşlarımı çatarak şoföre baktım. O, bana hızlı olmamı işaret etti. Benden istedikleri şeyi unutmuş olmalılardı. Boşu boşuna bu kadar yürümüştüm resmen.

"Sokağın başında beni alacaktınız." Dedim durumu garipseyerek.

Adam yalnızca güldü. "Sana da günaydın, Lavinya! Geç hadi."

THEMISWhere stories live. Discover now