%15

330 52 37
                                    

Dan Howell'ın başına iyi şeyler gelmezdi. Ve geldiklerinde de, nasılsa her zaman mahvetmenin bir yolunu bulurdu.

Bu yüzden yumuşak bir yatakta uyandığında, başkasının yatağında uyandığında - neredeyse çığlık atacaktı.

Bir seri katil-slaş-tecavüzcü tarafından kaçırıldığını ve ölüme mahkum olduğunu sandı.

Sonra, yanındaki sandalyede, tuhafça huzurlu görünen ve uyuklayan Phil'i gördü.

Ve sonra yeniden panik yapmaya başladı -ağlamış mıydı? Bayılmış mıydı? Phil onu buraya getirirken ona yük olmuş muydu? Burası neresiydi?

"Dan."

Phil'in tanıdık ama uykulu sesini duydu. Ve bir kez daha, kibarlıkla dolu o mükemmel gözlerle buluştu.

Şimdi sadece, biraz endişeli, ve biraz da yorgundular.

Phil'i yormuş muydu?

Yormuş olmalıydı. Dan kendinden bile yorulmuştu, Phil'in de öyle olması büyük bir sürpriz değildi.

Phil ayağa kalktı ve ona doğru yürümeye başladı.

Dan daha saniyesinde korkaya başladı, Phil'in ona defolmasını söyleyen sert sesini neredeyse duyabiliyordu. Bu kadar acınası olmayı bırakması için. Yük olmayı bırakması için.

"Dan," dedi Phil yeniden, ve aniden Dan etrafını sarmalayan tanıdık sıcaklığı duydu.

Dan, Phil ona sıkıca sarılır ve ensesine değen nefesiyle ürperirken, varolan herkes aslında varolmuyormuş gibi hissetti.

Phil'i tutmaya çalıştı. Bu anın sonsuza kadar devam etmesini istiyordu.

Phil bir süre sonra ondan ayrıldı ve parmakları Dan'in ellerini sarmaladı.

Dan, Phil'in nazik ellerini onunkilerle karşılaştırdığını fark etti. Çok küçük veya çok büyük değillerdi. Mükemmellerdi, ve Dan'in parmaklarının etrafına dolandıklarında da mükemmel hissettiriyorlardı.

Geçen gün Tumblr'da ruh eşleri ve elleri hakkında okuduğu şeyi hatırlarken kızardı.

"Dan, özür dilerim. Bu kadar kaba olmak istememiştim. İğrenç davrandım. Değerlisin, ve bir zorbadan çok daha fazlası olduğunu biliyorum. Seni seviyorum, tamam mı?"

Dan tamemen kırmızıya dönerken, neredeyse yüzünün sikik bir güneş gibi ısı yaydığını hissedebiliyordu.

"S-en beni - se-viyor - seviyor musun?"

"Tabii ki, Dan. Gerçekten, gerçekten seviyorum. En iyi arkadaşımsın. Üstelik tanışalı o kadar olmadı bile. Bir ay? İki ay?"

Dan'in kalbi kırıldı, ama gülümsedi.

"İki ay, 13 gün. Ve her saniyesinden keyif aldım. Çok üzgünüm. Gerçekten öyleyim. Seni kaybetmeye - dayanamam - ben -" Dan daha fazla konuşamadı ve Phil ona bir kere daha sarıldı.

"Bir şey daha var Dan,"

"E-evet?"

Phil ayağa kalktı ve aşağı doğru merdivenlerden kayboldu. 10 dakika sonra da geri geldi.

Ellerinde kocaman bir tepsi tutuyordu. Onu yatakta Dan'in önüne koydu ve Dan yutkundu.

Tost, büyük parçalı pastırma dilimleri, yumutalar, pankekler, yanında devasa bir kavanoz portakol gazozu.

"Bunlar - Bunlar da ne?"

"Bitireceğin yemekler. Ye hadi. Bir dinazor üzerinde zıplamış gibi görünüyorsun. Danazor."

Dan gülümsedi, reddedecekti ama midesi guruldadı.

"Tamam. Yiyeceğim,"

Phil bir şeyler halletmek için aşağı indi ve Dan'i huzur içinde yemesi için yalnız bıraktı. Günlerdir bir şey yemiyordu bu yüzden tepsidekileri kurt gibi silip süpürdü. *

Yemediği bittiğinde -ve ağzı hâlâ doluyken- kendine bir bardak portakal gazozu döktü.

Phil, onu içerken geldi ve Dan'in üzerindeki tepsiyi aldı. Dan tepsideki her şeyi bitirdiği için utandı fakat Phil, onunla ilk tanıştığı zamanki gibi mutlu görünüyordu.

"Ah, sana eşofman altımla bir t-shirtümü getireyim. Banyo yapmak ister misin?"

"Evet, lütfen," dedi Dan gülümseyerek.

Phil odasındaki banyoyu işaret etti, Dan'e bir şeye ihtiyacı olursa onu çağırabileceğini söyledi ve gitti.

Dan yataktan kalkıp gerindi. Sanki sonsuzluktan beri bu kadar iyi yememişti.

Banyoya girdi. Kıyafetlerini çıkarıp duşa girerken aklında, Phil'in burada banyo yapmış olduğuna dair tuhaf düşünceler geziniyordu.

Ilık suyun tel tel kıvırcık saçlarından akmasına izin verirken, bunun dışında bir şey düşünmeye çalışıyordu.

Şampuanı buldu ve doğru dürüst bir banyo yapmaya karar verdi, muhtemelen o an bir lamadan daha kötü kokuyordu.

Uzun bir süre sonra bonyodan çıktı ve üzerindeki suları büyük bir havluyla kuruladı.

Askıdaki kıyafetleri görür görmez üzerine geçirdi.

Kıyafetlerin ona tam olması tuhaftı, Phil her zaman ondan bir beden küçük olmuştu. Ama şimdi, üstüne mükemmel bir şekilde oturmuşlardı.

Dan saç düzleştiriciyi buldu ve açtı. Sonunda bitirdiğinde kendine aynada bakmaya başladı.

Hâlâ yorgun görünüyordu ama en azından yüzüne renk gelmişti.

İçini çekti ve banyodan çıkıp Phil'in odasına geri döndü.

"Phil?" diye seslendi kapı aralığından.

Phil belirdi ve Dan'i görünce yeniden gülümsedi.

"Hey, Dan. Yorgun musun? Tekrar uyumak ister misin?"

Dan kafasını hayır anlamında salladı.

"Sen kendinden geçtikten sonra ben de okulu kırdım. Yani bugün gitmem gereken bir yer yok. Film izlemek ya da onun gibi bir şey yapmak ister misin?"

"Evet!" Dan fazla hevesli söylediğini fark etti. Daha önce kimse ona beraber film izlemeyi teklif etmemişti. "Uhm, ailen sorun etmez, değil mi?"

"Yalnız yaşıyorum. Ailem kuzeyde, yani problem olacağını sanmam." dedi Phil gülerek.

Dan, Phil hakkında ne kadar az şey bildiğini düşündü. "Oh! Özür dilerim."

Tuhaf bir sessizliğin ardından Dan süklüm püklüm, "Korkunç değil mi... Yalnız yaşamak?" diye sordu.

"Bazen. Ama çoğu zaman kendi içimde kaybolmaktan gerçekten bunu düşünemiyorum." dedi gülerek Phil, gülerken dili dişlerine değiyordu.

Odadan çıkıp oturma odasına giderken Dan'e onu takip etmesini işaret etti.

Televizyonda "Blair Witch Project" izleyip önündeki koltukta sarılarak otururlarken, Dan bir şey fark etti.

Evi dediği acınası yerde yaşamaktansa, burada kalıp, Phil'in düşüncelerinde kaybolmayı tercih ederdi.

Ecstasy; phan (TÜRKÇE)Where stories live. Discover now