İchi

1.8K 148 152
                                    

Eh, merhaba. Öncellikle tek istediğim hikayenin türkçe zosan arayıp da bulamayanlara ulaşması. Geniş kitlelerce okunsun, oy atılsın, yorum yapılsın demiyortum yani. Öyle olsa mutlu olurum ama önemli değil cidden.

Hikaye fazla uzun olmayacak. Fakat bu kurgumu seviyorum, bu yüzden elimden geleni yapacağım.

Okuyan bile olacak mı emin değilim ama neyse, iyi okumalar :)

‡‡‡

O her şeyi değiştiren olayların başladığı sıcak günde, güneşin tam tepede, herkese -çoğu kişiye-kollarını açtığı saatlerdi. Zoro geminin gözlerden uzak, gölge bir köşesine çekilmişti.

Ve nedense, bu tür durumlarda da olması gerektiği gibi, bir şeyleri düşündüğü falan yoktu. Aksine kafası bomboş, hiçbir şey düşünmüyordu, düşünemiyordu.

Uyandığından beri kimseyle konuşmamış, güverteye de çıkmamıştı. Etkileşime girdikleri, sadece kılıçlarıydı. Genellikle insanların korktuğu yüzünü acınası bir ifade süslüyordu. Durumunu anlatan ifade buydu. Acınası. Korkutucu olabilecek en son kişi gibi görünüyordu o haliye.

Kısaca Zoro, melankolik takılıyordu. Kendisine yakışmayacak bir derecede.

Anlaşılan, güneşin kollarıyla onu sarmalayabilmesi için de oldukça uzak bir yerde kalmıştı.

Nami'nin "Adaya yaklaşıyoruz!" diye bağırmasıyla gözlerini bir süredir bilemekle uğraştığı kılıçlarından zar zor ayırabilmişti, fakat yelkenleri indirmeye yardım etmek veya ne olup ne bitiyor diye bakmak yerine, yerinde kalmayı tercih etti.

Şimdi kendini göstermenin sırası değildi. Sırf yelkenleri indirmek için ona ihtiyaçları yoktu. Ne olup bittiğini de merak etmiyordu, değil mi?

Sabahtan beri güverteye inmeyi şiddetle reddedip, kendini bu zavallı hale düşüren Zoro tarafından her ne kadar kabul edilmese de durumunun gerekçesi Sanji'yle karşı karşıya gelmek istememesinden ibaretti. Ne kadar bahane üretirse üretsin, değişmeyecekti de.

Olay şuydu ki: Bu aptal Zoro, bu kıvırcık kaşlı, kadın düşkünü, aşçı adamı seviyordu. Ve hislerini doğru bulmadığından bunu ona asla itiraf etmemişti. Itiraf etme kısmına kafa yormamıştı bile, tek düşündüğü bu yanlış hislerden nasıl kurtulabileceğiydi.

Tayfanın birbirlerinden ayrı düşüp yeteneklerini geliştirdikleri o iki yıllık sürede de hislerinden kurtulduğunu düşünmüştü. Dünyanın en iyi kılıç ustası olma arzusuna körü körüne bağlandığını ve diğer gereksiz arzulardan arındığını sanmıştı.

Elbette, düpe düz yanılmıştı. Tekrar karşılaştıkları günden sonra, her gün, her onun gözlerinin içine bakışında hislerinin daha da derinleştiğini fark ettikten sonra, Zoro ondan kaçmaya başladı, aynı ortamda bulunmaktan, göz kontağından, hepsinden kaçındı.

İkisinin de gerçekleştirmek istedikleri hayalleri, amaçları vardı. Zoro tek bir hamleyle, sadece tek bir hamleyle bu amaçlar için çıktıkları yolculuğu mahvedebilirdi. Bunu ona ve kendisine yapamazdı. Zoro, böyle düşünmüştü. Sonunda bu şekilde acı çekerken bulmuş olsa da kendini, düşünceleri asla değişmemişti.

Belki de tek yaptığı kaçmaktı ha?
Hislerinden, arkadaşlarından, sevdiği adamdan ve en çok da kendi benliğinden kaçıyordu.

Gerçekten ne istediğini bilmeyen, başkalarını düşünürken ve kendi iyiliği için en iyisini yaptığını zannederken kendine zarar veren Zoro, aptalın tekiydi.

Bunu çok geçmeden anlayacaktı.

‡‡‡

Etrafı ağaçlardan ve diğer yeşilliklerden oluşan, küçük yapıların olduğu, köy gibi görünen bir yerdi geldikleri ada. Rahatlatıcı, tertemiz bir havası vardı. Zoro adaya ilk ayak bastıkları anda kendini daha iyi hissetmeye başlamıştı.

Burada her saniye diken üzerinde olmasına da gerek yoktu. Zira bu büyük yerde biraz yürüse en son karşılaşacağı kişi Sanji olurdu.

Her zamanki gibi kargaşa çıkaran Luffy-Usopp-Chopper-Franky-Brook grubuna, birkaç metre ileride sessizce kitap okuyan Robin'e, etrafı incelerken paraya dair bir şeyler arayan Nami'ye ve onu salyanlarını akıtarak dikizkeyen Sanji'ye baktı.

Kısa bir göz devirme işleminden sonra arkadaşlarına "Ben önden gideceğim!" diye seslendi ve "Kibou Adası" yazan tabelaya doğru ilerleyip, çalılıkların arasından kayboldu.

Hitotsu no Yume//zosanOnde as histórias ganham vida. Descobre agora