n.n

3.9K 505 78
                                    


Jimin, boynunda hissettiği kesik nefesler ve belinde ikamet eden dokunuşlarla delirecek gibi hissediyordu.

Ne oluyordu?

Ne yapmalıydı?

Hiç bir halt düşünemiyordu.

Boş bakışlarını, ordan ayrılmak istemiyorcasına boynuna gömülmüş kumrala çevirdi ve bir süre onu izledi.

Burnuna çarpan şampuan kokusundan olsa gerek eli istemsizce Tae'nin saçlarına gitmiş ve bir süre yumuşak tellerde gezinmişti.

Jimin gerçekten ne yaptığını ya da ne hissettiğini bilmiyordu.

Onu ittirip suratına kapı çarpması falan gerekmez miydi? Ya da bir kaç küfür savurup hesap sorması?

Yapmıyordu işte.

Aksine ona izin veriyor ve saçlarını okşuyordu.

Kalbi ağzında atmıyordu ama midesinin kasıldığını hissediyordu siyahlı olan.

Cidden şuracıkta düşüp yerin dibine falan geçesi gelmişti.

Bir süre daha öyle kaldılar.

Jimin, üç dakikadan fazla zaman geçtiğine kalıbını basabilirdi.

Ayrıldıklarında Tae'nin gözleri dolmuştu.

Fazlasıyla dolmuş ve kızarmıştı.

Ağlamamak için kendini tuttuğu belli oluyordu.

O an kendimden nefret ettim.

Beni bu kadar içten seven birine bu muameleyi gösterdiğim için gerçekten nefret ettim.

Öylece ona bakıyorken burnunu çekip konuşmaya girdi.

"Bir daha ağlarsan sarılacağımı söylemiştim değil mi?"

"Evet. Ve bunu istemeyeceğimide söylemiştin."

"Ama yinede geldin."

"Ve sende bana izin verdin."

"Öyle. Neden yaptığımı bilmiyorum."

"Sanırım çok yoruldum Kim Taehyung."

"Biliyorum."

"Ve seni hayata döndüreceğime söz veriyorum Park Jimin."

"Biraz bekle, ve dediklerimi düşün."

Saçma sessizliğin ardından hiç bir tepki vermemiş ve yüz hatlarını incelemeye devam etmiştim.

Eğer eski Park Jimin olsaydım, kesinlikle onu severdim.

"Seni seviyorum, en güzel çiçeğim."

Arkasını dönüp beni düşüncelerimle bir kez daha baş başa bırakmadan söylediği tek cümle bu olmuştu.

Flowers & crowns • VminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin