Kor

2.6K 61 8
                                    


Kor

Azra ile yaşlanmak?

Bu sorunun cevabını bilebilmek için yapamayacağım şey yoktu. "Dağları del!" deseler; "Hangisinden başlayayım?" diye cevap verirdim büyük ihtimalle. Ona kavuşmayı başaramamış olsam da bu onu asla bulamayacağım anlamına gelmiyordu. Hem ne olursa olsun benim ondan vazgeçmeye hiç niyetim yoktu. Ben bu düşüncelerle kavrulup duruyorken arkamdan gelen seslere kayıtsız kalmaya uğraşıyordum. Yaşadığım çaresizlik benliğime yabancı değildi aslında. Önce yıllarca onu sevmiş, sonra ailemin söylemine göre ondan öldüresiye nefret etmiş, ardından yine kendimi onun aşkının alevinde cayır cayır yanarken bulmuştum. Mantığım ve ailem eskisinden daha çok üzüleceksin, her gün ölmek isteyeceksin dese de ben; onun aşkıyla zehirlenip son nefesimi vermek istiyordum.

Artık zamanı gelmişti. Bütün cesaretimi toplayıp karşımdaki Aslı'ya her şeyi anlatmam gerekiyordu. Hayatımda başka bir kadın varken Azra ile beraber olmam zaten mümkün değildi. O sabah neden yine beni yapayalnız bırakıp gittiğine bir türlü anlam verememiştim üstelik. Aslı ile karşılaşmadıkları kesindi. Şayet karşılaşmış olsalar Aslı'nın bu kadar sakin davranması olağan dışı bir durum olurdu. Beceremezdi de zaten. Aslı yapmacık bir kız değildi. Ne hissediyorsa pat diye adamın suratına söylerdi. Zaten bana âşık olduğunu söyleyen, beni öpen ve bu aşk oyununun içine beni sokan da oydu. Başlarda hiçbir şey hatırlamadığım için bu kadar çok seviliyor olmak fazlasıyla gururumu okşamıştı. Ona âşık olmamıştım ama onun ilgisine ve sevgisine karşı bir bağımlılık oluşmuştu bende. İçten içe seviyordum da onu. Ancak bu sevgi Azra'ya hissettiğim derinden gelen o garip duygu fırtınasına hiç benzemiyordu. Daha masumane bir şeydi benim Aslı'ya karşı hissettiklerim. Kalbim ve benliğim Azra'yı hatırlamış olmasına rağmen beynim ve hafızam bana ihanet ediyor, geçmişle ve Azra ile ilgili parçaları birleştirmeme izin vermiyordu. Biliyorum, bir gün gelecek ve her şeyi tam olarak hatırlayacaktım. Aydınlanma yaşadığım o günde de Azra'nın ellerini tutuyor olmak istiyordum. Belki de çok pişman olacaktım... Abim Nazra' yı ne kadar zorlamıştım geçmişi tek tek bana anlatması için. Hatta yalvarmıştım ona. O da bana önüme bakmamı, geçmişin bana bir yarar sağlamayacağını söylemişti. Hâlâ o gece Azra'nın bana söylediklerini düşünüyor ve bir cümlede takılıp kalıyordum.

"Benden intikam almak için İsviçre'ye gittin.''

Ondan intikam almamı gerektirecek bana ne yapmış olabilirdi ki! Hem bana beni çok sevdiğini de söylemişti o gece... Madem beni çok seviyordu neden tek bir kelime etmeden öylece çekip gitmişti? Abime yaşanan o geceyi ve Azra'nın çekip gittiğini, yine onu bulamadığımı söylediğimde sağlam bir küfür savurmuştu. Hatta daha önce hiç vermediği kadar sert bir tepki vermişti. Bu sevdadan vazgeçmem gerektiğini, yoksa geçmiştekinden daha çok üzüleceğimi söylemişti. İyi de geçmişte ne olmuştu? Azra dediğim anda tüm aile fertlerimin yüzü düşüyor, ortamdaki hava birden buz kesiyordu. Hele annem, elinden gelse Azra'yı haritadan silecek gibi davranıyor, anında kaçıp gidiyordu. Ancak kimse bana ne yaşandığını anlatmıyordu. İşin aslı onların ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini pek de umursamıyordum. Mezarlıkta onu gördüğüm andan sonraki her şeyi çok net hatırlıyordum. Ona deliler gibi âşık mıydım? Evet! Beni sadece bu ilgilendiriyordu işte...

Şimdi ise onun başına bir şey gelmiş olmasından ödüm kopuyordu. Yine kalabalığın içinde kendi kendimi yiyordum. Aslı ilgisizlikten patlamak üzereydi. Elimde döndürüp durduğum kadehteki viskiyi tek nefeste dikmiştim kafama. Korkunun ecele faydası yoktu. Derin bir nefes çekerek ciğerlerime başlamıştım konuşmaya;

"Aslı!"

"Efendim aşkım?"

"Artık buna bir son vermeliyiz."

"Bence de. Son bir aydır sürekli olarak surat asıyorsun ve buna bir son vermeliyiz."

"Söylemek istediğim bu değildi. Bu ilişkiye bir son vermeliyiz. Ayrılalım. Ben, ben başkasına âşığım tamam mı? Bitti! Artık, seninle olamam."

Söylediklerim karşısında şok geçiriyordu Aslı. Gözleri büyümüş ve dolmuştu. Başını ellerinin arasına almış, sağa sola sallıyor, âdeta yalan söylüyorsun der gibi hareketler sergiliyordu. Suratıma patlatacağı tokada da masadaki şampanya kadehi ile bana banyo yaptırmasına da hazırlamıştım hâlbuki kendimi. Oysa o sadece kafasını emme basma tulumba gibi sallamaya devam ediyordu.

"Nasıl? Dalga mı geçiyorsun benimle? Bunca şeyden sonra?"

Aslında haklıydı. Büyük ihtimalle o benden bir evlenme teklifi falan bekliyordu. Fakat terk edilmişti. Pek tabii onunla dalga geçtiğimi düşünecekti.

"Senin bir suçun yok tamam mı? Her şeyin suçlusu benim, ben çocukluğumdan beri âşığım ona, artık onu hatırlıyorum ve her zerremle onun yanında olmak istiyorum. Sana bu haksızlığı yapamam. Kalbimde, tenimde ve tüm benliğimde o varken yapamam!"

Son cümlelerimden sonra şaka yapmadığımı, onu gerçekten terk ettiğimi algılamış, kafasını öne eğip ağlamaya başlamıştı. İçim acıyordu, yalan söyleyemezdim. Bana yakışan onun yanına sokulup, gözyaşlarını silip, göğsüme bastırıp gerçeği kabullenmesini sağlamaktı. Ama yapamadım. Belki de yapmak istemedim. Cebimden çıkardığım parayı viski kadehinin üzerine koymuş ve saçlarına bir elveda öpücüğü bırakmıştım. Masada onu yalnız bırakmış, arkama dahi bakmadan kaçar gibi çıkmıştım mekândan dışarı. Kapının önünde kendime gelebilmek adına bir sigara yakmış, gecenin karanlığında gökyüzünde bir tablo gibi dizilmiş olan yıldızlar ile bakışıyordum. Sonunda özgürdüm. Şimdi yapmam gereken son bir şey kalmıştı işte. O da Azra'yı bulmak ve onu ölene kadar bırakmamak.

Başım yukarıda gözlerim yıldızlar ile sevişirken, aniden olduğum noktadan daha ileriye savrulmuş ve bir tazı gibi koşan kadını görmüştüm. Daha dikkatli baktığımda gözlerime inanamamıştım. Bu oydu. Azra, "Hayır!" diye haykırarak koşuyordu. Elimdeki sigarayı fırlatıp peşinden koşmaya başladığımda beynim de bedenim de bir saniye tereddüt etmemişti. Kader bizi bu barda birleştirmiş, o "Hayır!"diye haykırırken ben yalanların içinde yürüyen ilişkime son vermiştim. Kayıtsız kalmaya çalıştığım arkamdaki masada gerçekleşen organizasyonun başrolünde Azra'm varmış meğerse. Depara kalkıp onu kollarından yakaladığımda nabzı gecenin sessizliğinde tempo tutuyordu. Onu sarmalayıp iyice kendime bastırdığımda bedeni kollarımın arasında bir pelte gibi yığılmış, meleğim yaşadığı heyecandan bayılmıştı. İnanamıyordum. Azra'm benim peri kızım yanımdaydı, gerçekti ve sıcacıktı. Kollarımın arasına alıp sarmaladığım bedeni kuş gibi hafifti. Artık kollarımın arasındaki meleğimle ben fenerin buğusundaki aşka doğru yürüyorduk.

Arabama ulaşmak çok fazla vaktimi almamıştı. Arabanın arka kapısını açtıktan sonra onu koltuğa dikkatli bir şekilde yatırmış ve kapıyı kapatmıştım. Direksiyona geçtiğimde kalbim hız limitlerini zorlar bir vaziyette çarpıyordu. Onun evini bilmiyordum ayrıca benim evime de onunla gidemezdim. Muhtemelen bu gece ve bundan sonraki gecelerde Aslı orada kalacaktı. Arka koltukta baygın yatan Azra ile beraber bir otele gitsem derdimi anlatmam saatlerce sürerdi. Sanırım en doğru olan şey onunla beraber gerçek evimize, doğduğumuz, büyüdüğümüz yer olan Ankara'ya dönmek olacaktı. Arabayı Ankara yolu istikametine doğru çevirdiğimde dikiz aynasından sürekli olarak sellektör yapan araca anlam verememiş ve direksiyonu kırarak arabayı sağa doğru yanaştırmıştım. Arkamdaki araç beni geçip önüme kırınca mecburi olarak durmak zorunda kalmıştım. Neler olduğunu anlamak için araçtan inip diğer aracın şoförüne doğru yürüyüp kapısını açtığımda gördüklerime anlam verememiştim ve saniyeler içinde ensemdeki acıyla gözlerim kararmıştı.

AŞK-I KIYAMET ''SİL BAŞTAN'' (Pandemi boyunca yeniden yayında)Where stories live. Discover now