UNUTURSUN KALBİM

3.5K 111 11
                                    

Unutursun Kalbim

Bir Ay önce

Son gücümü belki de yaşamak için kullandığım son gücümü kullanmıştım o anda konuşmak için... Ama becerememiştim. O arkamdan; "Azra! Nereye gidiyorsun?" diye bağırmaya devam ederken ben çoktan bina kapısından çıkmış, hatta sokağın köşesini dönmeyi başarmıştım. Koşuyordum, deliler gibi koşuyor, nefes almadan, durmadan, yorulmadan koşuyordum. Arkama bakamıyordum... Belki de bakmak istemiyordum. Tek hissettiğim ve düşündüğüm Bertan ile konuşmamam gerektiğiydi. Eğer koşmayı bırakıp da dursaydım ve onunla konuşsaydım, kelimeleri hiçbir şekilde doğru seçemeyecek, her şeyi içinden daha da çıkılamaz bir hâle sokacaktım. Yapamazdım...

Koştum, koştum ve koştum...

Günümüz

Arda'nın evinin önündeki karşılaşmamızı bu kadar kolay atlatabileceğimize hiç ihtimal vermemiştim aslında. Hayatım boyunca uydurduğum en kötü yalanı uydurmuştum eve ulaştığımızda. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım olduğunu, peşimdeki korumalar ile dolaşmaktan bıktığımı ve nefes alamadığımı söylemiştim ilk olarak. Bu kısmı tamamen doğruydu aslında. Bu yüzden onları atlattığımı ve gece yürüyüşe çıktığımı fakat beni takip eden biri olduğunu hissedince de kendimi bulduğum ilk binadan içeri attığımı ve binanın sığınağına saklandığımı, orada da uyuyakaldığım yalanını uydurmuştum. İnanmıştı... Onu görünce de aşırı tepki vermesinden korktuğum için ondan kaçtığımı söylemiştim. İşte bu kısmında da doğruyu söylemiştim. Kaçmasam ve o an yüzleşsek vereceği tepkiden ciddi manada korkmuştum. Benim asıl merak ettiğim ise beni nasıl olumuşta eliyle koymuş gibi bulmuştu. İşte bu soruyu ona sorabilmek için neleri vermezdim de, konuyu uzatmamak için soramamıştım. İçimde patlamış mıydı? Hem de öyle böyle değil. Hatta öyle ki benden habersiz bir yerlerime GPS cihazı falan mı taktırdı acaba diye düşünmekten kendimi alıkoyamamıştım.

Son bir ayımı Arda'yı düşünmeden geçirdiğim tek bir anım dahi olmamıştı. Bertan'ın her türlü jestine, ilgisine ve tacizlerine kayıtsız geçirmiştim günlerimi. Hareketli olan cinsel dünyamız, benim sonu gelmeyen migren krizlerimle tarihe gömülmüştü. Çoğu zaman beni evde dizlerimi karnıma çekmiş ağlarken buluyor ve sürekli olarak kendisini bu hâlimden sorumlu hissettiğini ve bilmeden bana bir şey mi yapmış olduğunu sorup duruyordu. Evet; arafta kaldığımda Arda'nın dizlerinin dibinde yaptığım itirafın tamamı doğruydu. Ben Bertan'a âşık değildim ama onu seviyordum. Şimdi ise onun için resmen üzülüyordum.

Pişmanlık neydi? Kime göre, neye göre pişmanlıktı? Bir kişinin pişmanlığı diğer kişinin hayatının dönüm noktası olabilir miydi?

Yine yeni ve yeniden onu buldum derken belki de bu sefer sonsuza kadar kaybetmişti Azra'yı Arda... Bir sene önce otelin inşaatını denetlerken üçüncü tabliyeden sert zemine çakıldığında uzun bir süre hastanede kalmış ve Aslı ile orada tanışmıştı Arda. Aslı; Arda'ya bakan hemşirelerden biriydi. Aslında Arda'ya bir bebeğe bakar gibi bakmıştı. Arda yaşadığı beyin travması yüzünden hafızasını kaybetmiş olmanın verdiği boşlukla Aslı'yı hayatının merkez noktasına koymuştu. Birkaç ay öncesine kadar hiçbir şeyi hatırlamıyordu Arda. Aslında geçmişine ait ilk kare mezarlıkta gözlerinin önüne gelmişti. Aslı'nın bir yakını vefat ettiğinde defin işleri için mezarlığa gitmişti Arda. İşte tam da o anda Azra'nın mezarlar arasında; "Beni neden yalnız bıraktınız?" diyerek isyan eden hâli gözünün önünden bir film şeridi gibi geçmişti. Hâlâ tamamını hatırlamıyordu hiçbir şeyin. Aslında o gece Azra, Arda'ya olanları anlattığında bu kadar çok şaşırmasının sebeplerinden biriydi bu. Yakın geçmişini tam manasıyla hatırlamaya başlamış olsa da daha önceki yıllar hep kopuk kopuktu. Emin olduğu ve bildiği tek şey ise Azra'ya olan aşkını kimseye anlatmamış olmasıydı. Çünkü onu hatırladığı gün ailesinin yanına koşmuş; Arda'ya geçmişi hatırlamasına yardımcı olmak amacıyla getirilen albümlerin içinden çıkan Azra'nın fotoğrafını tek tek herkese sorduğunda ise Arda'ya Azra ile birbirlerinden nefret ettiklerini söylemiş olmalarıydı. İlk duyduğunda buna şaşırmıştı çünkü içindeki hisler Azra'ya nefretten çok uzak duygular beslediğini söylüyordu. Arda hatırlamaya çalıştığı aşkla yanıp tutuşurken, Aslı gelip hayatının orta yerine kurulmuştu. Aslı; Arda'nın ona karşı kaybolmuş ilgisini fark etmesine rağmen sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu. Hatta o kadar iyiydi ki Aslı'yı sevmediğini, istemediğini, teninin onu çekmediğini bilerek her gün ondan ayrılmak için kendisine söz vermiş olmasına rağmen yapamıyordu Arda. Bir aydır Azra'yı bir daha bulur muyum diye gezmediği yer kalmamıştı. Aslı'ya rağmen sabaha karşı eve geliyor, uyuduğu birkaç saatlik uyku için salondaki kanepeyi tercih ediyordu yüreği yorgun adam. Azra'nın tenini hissettikten sonra başka kimsenin teni tenine değsin istemiyordu. Aklı bedeninden firar etmek üzereydi ve Arda ne yapacağını gerçekten bilmiyordu. Sadece üç sokak ötesindeki sevdiceğini bir türlü bulamamıştı Arda. Her binanın önünde kamp kurmuştu oysa bir şekilde yakalayabilirim diye. Ya zamanı tutturamamıştı ya mekânı. Belki de Azra hiç evden dışarı adımını atmamıştı. Kapıları çalarak tek tek sormayı bile düşünmüştü aslında. Peki, ne diyecekti? Yıllardır aradığım aşkımı buldum, onunla beraber oldum, sonra kendi hatam yüzünden kaybettim. Şimdi de kapı kapı onu arıyorum mu? Kendisi bile gülmüştü buna. Belki de Azra'nın hayatında da biri vardır diyerek düşünmüş, düşüncesiyle bile yıkılmıştı Arda. Acaba gerçekleri öğrenebilecek, geçmişi hatırlayabilecek ve bağımlısı olduğu Azra'sına kavuşabilecek miydi?  

AŞK-I KIYAMET ''SİL BAŞTAN'' (Pandemi boyunca yeniden yayında)Where stories live. Discover now