Unuttun mu Beni?

3.1K 94 13
                                    

Günler günleri, saatler saatleri, belki de saniyeler saniyeleri kovalıyordu ama ben popomla özdeşleşmiş olan kanepeden sadece biten içkimi tazelemek için kalkıyordum. Depresyon mu? Onun sülalesi ile en yakın dost olmuştum. Yaşamak fazlasıyla anlamsız geliyordu. Onun her zerresinin tadını aldıktan sonra başka hiçbir şeyi istemiyordum. Bir bağımlının uyuşturucuya olan zaafı gibi bir şeydi bu. Sadece ve sadece onunla olmak istiyordum. Bertan'sa aşırı dozda olan ilgisiyle işimi fazlasıyla zorlaştırıyordu. Ne olurdu sanki beni rahat bıraksaydı da hayatımdan kendiliğinden çıkıp gitseydi. O olmasa belki Arda'nın kapısına gidip yalvaracak gücü bulurdum kendimde. Artık o kadınla olması umurumda bile değildi...

Yine mutsuz olduğum günlerden biriydi, yine, yeni, yeniden... Azıcık bile umudum kalmamıştı. Unutmuş muydu acaba beni? Benim onu unutmam mümkün değildi ki. Her zerrem onu sayıklarken onu nasıl unutabilirdim, nasıl o geceyi yok sayabilirdim? Aşkının kıyametinde kayboluyordum ben her gün...

Tam içtiğim viski ile özdeşleşmiş ve hayal âlemine dalmıştım ki kapı açılmış içeri ilgi manyağı sevgilim Bertan girmişti. İstemiyordum işte... Her hâlimle ve hareketimle bunu belli ederken illa yüzüne haykırmam mı gerekiyordu? Kafamı kaldırmaya bile tenezzül etmemiştim ki popomla kafası kardeş olmuş ve ayaklarım yerden kesilmişti. Bir ceketi yatağa atarcasına beni yatağa fırlattıktan sonra, ben gözlerimi kapatmış bir aydan fazla süredir onu reddettiğim için başıma geleceklere karşı umutsuzluğa kapılmıştım. Yatağın ortasında titreyen vücudum sekiz şiddetinde deprem etkisi yaratıyordu. Nefesimi tutmuştum ki üzerime atılan şeyle tek gözümü açıp neler olduğuna bakarken bulmuştum kendimi. Gardırobun önüne dikilmiş kıyafetlerimi inceliyordu ve üzerime bir şeyler atıp duruyordu. "Kalk bakalım küçük cadı! Hemen giyinip hazırlanıyorsun bu gece eğleneceğiz ve seni şu depresif hâlinden kurtaracağız!" Ne diyordu yahu bu? Bu kadar iyi olmak zorunda mıydı? Hatta Arda ile geçen o geceden sonra o kadar anlayışlıydı ki onun bu tavrı altında yaşadığım suçlulukla ezilip duruyordum.

"İstemiyorum!" Sesim benden değil de totomdan çıkmıştı resmen.

"Sana isteyip istemediğini sormuyorum, gideceğiz diyorum o kadar!"

Sanırım kaçacak bir delik kalmamıştı. Aslında; o anda mutlu bile olmuştum. Kafamdaki senaryodan uzak bir yerdeydik ne de olsa...

Üzerimi istemeyerek giyinmiştim. Neden mi? Çünkü yanımda dikilen Bertan'ın delici bakışları sayesinde giyinik olmama rağmen çırılçıplak gibiydim. Öylesine bir makyaj yapmış ve üzerime sinen içki ve sigara kokusunu bastırmak için bir şişe parfüm ile duş almıştım. Nereye gideceğimizden habersiz koluna girmiş ayaklarımı sürüye sürüye yanında ilerliyordum... Bu eziyet acaba biter miydi?

Aslı'nın çalışmamasını ve nöbetinin olmamasını fırsat bilmiş ve onu dışarı çıkarmıştım. Alkolün etkisiyle ona her şeyi anlatacak ve bu ilişkiyi bitirecektim. İlişkiyi bitirme konusunda ne kadar kararlıysam, Azra konusunda da bir o kadar karamsardım. Yani, tamam telefonumu bilmiyordu ama en azından evimi biliyordu. Beni bu kadar çabuk unutmuş olabilir miydi? Ben her zerremle onu arıyor, arzuluyorken, onun benden uzak duruyor olması, cevabını bilmediğim soruların beynimde dans etmesine sebep oluyordu. Ama ne olursa olsun benim ondan vazgeçmeye niyetim yoktu. Ben beynimi ve benliğimi esir alan düşüncelerle kavrulup dururken arkamdan gelen seslere kayıtsız kalamamış ve gayriihtiyari arkama dönmüştüm. Hemen birkaç masa arkamda, masanın başında keman çalınıyordu. Sanırım birisi sevdiği kadına evlenme teklif ediyordu. Ben Azra ile evlensem nasıl olurdu acaba? Onunla bir ömür aynı yastığa baş koymak, onun gül kurusu kokan tenini her gün içime çekmek, gözlerimi güne onun gözlerine bakarak açmak... Onunla ilgili kuracağım hayallerin ucunun bucağının olması mümkün değildi. Kendime her gün anlattığım masallarımın başkahramanıydı Azra. Uykudan öncelerim, düşlerim, hayallerimdi benim peri kızım... Elimde değildi. Sadece ve sadece onu seviyor, arzuluyor ve istiyordum. Şizofrenik bir aşkın içinde kayboluyorum derken onun kokusunda kaybolmuştum şimdi de.

Eskiden de sürekli geldiğimiz bir mekâna gelmiştik. Sahnede eski bir solist arkadaşım Didar; yine tüm muhteşemliğiyle ortalığı kasıp kavuruyordu. Bar hıncahınç doluydu ve ben gelmeden önce içmiş olduğum bir şişe viskinin sayesinde kısa sürede eğlenmeye başlamıştım. Bertan'ın yüzüne gülerken aslında ona acıyordum. O büyük bir aşkla bana bağlıyken ben artık onu istemiyordum. Bunu ona söyleyemediğim için kendime daha da çok acıyordum. Masanın önünde patlatılan şampanyaya ve "Fikrimin İnce Gülü" şarkısına solo kemanla girilirken, tepemde dikilenlere şaşkınlıktan büyümüş gözlerle bakıyordum. İçimdeki kekeme kız yine gün yüzüne çıkmıştı. Burada bir dolaplar dönüyordu ama neydi? Garson, elindeki kadehe şampanyayı doldururken içindeki tek taş kıvrıla kıvrıla yukarı doğru çıkıyordu. Hayır, hayırdı ya! Düşündüğüm şey olmamalıydı bu! Tepemde solo çalan keman ve elimi tutmuş yere diz çökmüş Bertan... Yok kesin bir kâbus görüyordum ben, hatta karabasan falan olmalıydı bu. O anda yaşadığım bütün acılara ve kayıplara rağmen tekrar uyuyup o rüyayı baştan ve tekrar tekrar görebilmek için her şeyimi vermeye razıydım...

Önümde diz çökmüş; "Benimle evlenir misin?" diyordu. Ben onu nasıl terk edeceğimi düşünürken o bana; "Benimle evlen hayatımın kadını ol."diyordu. Hatırladığım son şey barda çalan müziği susturup bütün müşterilerin kafasının bana dönmesini sağlayacak kadar yankılanan sesimle; "Hayır! Hayır..." diyerek bağırmamdı. Oradan nasıl çıktığımı ya da nasıl kaçtığımı bilmiyordum. İçimde tek bir his vardı. Falezlerin üzerindeki bilinen noktama gidip bir ay önce başladığım işi bitirmem gerektiğiydi. Nefes almadan koşuyordum... İçime bir tazı kaçmış gibi koşuyordum. Arkamdan beni yakalayıp kendine hapseden kollar olmasaydı eğer koşmaya devam edecektim. Yine mi, ya ben yine mi yakalanmıştım? Bedenime yetmeyen nefesimle uğraşırken, kalbim öyle çarpıyordu ki büyük ihtimalle beynime oksijen gitmiyordu. Yaşadığım çaresizlikle kendimi beni yakalayan kollarda serbest bıraktığımda ışıklar söndü ve her yer karardı...

AŞK-I KIYAMET ''SİL BAŞTAN'' (Pandemi boyunca yeniden yayında)Where stories live. Discover now