Check-in işlemleri falan bittikten sonra Olivia ve beni uçağıma doğru sürüklediler. Hızlı olmamız gerekiyormuş, vakit nakitmiş. Uçağımda -tanrım, bunu söylemekten sıkılmıyorum- Marlyn'le karşılaştık. Yani tesadüfi bir şey değildi. Sonuçta menejerimdi, Ama onu o kadar az görmüştüm ki onu görmek beni şaşırtmıştı.

Marlyn yaklaşık 35 yaşında, hayatına aşkı sokmamış, yapay kırmızı saçlara sahip bir Kanadalı. Ama hiç Kanada'ya gitmediğini aksanından anlayabilirdiniz. Ya da konuştuklarından.

Marlyn bana Amerika'daki programımdan bahsedip durdu. Kusucak kıvama geldiğimde pilot 20 dakika sonra kalkacağımızı duyurdu.

Uçağın kalkmasına 10 dakika kala ben stres olmaya başlamıştım. Minik bir yükseklik korkusunun yanı sıra hayatımda ilk defa bir okyanusu aşacaktım. Avrupa'ya defalarca gitmiştim ama Amerika? Hatta Amerika'nın bize uzak olan kısmı. Tanrım neden New York'a kadar gemiyle gidip, New York- Los Angeles arasını da arabayla geçemiyorduk ki?

Tamam bu saçma olurdu ve neredeyse 5 günümüzü alırdı. Uçakla bile 11 saat olan bir mesafeden söz ediyoruz.

Uçtuğumuz 11 saat boyunca sıkıntıdan öldüm. Tamam uçak düşmüyordu. Korkmamı gerektirecek bir şey de yoktu. Birkaç kere türbülansa girmiştik ve o bile ölümcül değildi. Ama birisi bana 11 saat boyunca uçakta ne yapılabileceğini anlatabilir mi?

Kitap getirmediğimden hosteslerden birinin kitabını aldım. O kadar şanssızım ki o da felsefe kitabı çıktı. Hiçbir şey yapmayıp minik camdan bulutları izlerken daha fazla eğleniyordum. Kitabı kibarca hostese verdikten sonra hostesten atıştırmalık bir şeyler istedim. Gelen fıstığı çaprazımda oturan Olivia'nin kafasına fırlatmak en büyük eğlencem olmuştu ki Olivia bana "Şunu yapmayı keser misin?!" diye bağırınca o da son buldu.

Böyle saçma eğlencelerle Los Angeles'a indiğimizde yeri öpecek kıvama gelmiştim ki yapmadım. Henüz o kadar çatlak değildim.

Birkaç sene önce LAX'tan çıkan bütün ünlülere imrenirken şu an imrenilen kişi bendim ve bunun keyfini çıkarıyordum. Fotoğrafımı çeken birkaç magazinciye gülümsedikten sonra beni kapıda bekleyeyen yeni bir arabaya doğru yürümeye başladım. Bu sefer beni arabada bekleyen şoför Steven değildi.

Yeni şoförümün adını sordum ve Bruce olduğunu öğrerndim. Kısa süre içinde Bruce'a alışıp bizi kaçırmayacağından emin olduktan sonra -Hayır, saçma değil. Hiç gelmediğim bir ülke ve insanlarını bilmiyorum. Kendimi bir sandalyeye bağlı bulmaktansa şüpheci olmayı tercih ederim- rahatladım.

Bırakıldığımız otel çok büyüktü. Orada bulunan insanların çoğu düzgün giyinimli insanlardı. Aslında tamamı öyleydi. Olivia ve ben, kot ve tişört giymiş tek insanlar olarak ortada ampul gibi parlıyoruz hatta.

Resepsiyonist John -adını yaka kartından öğrendim- bize odalarımızın anahtarını verdikten sonra eşyalarımızın odalarımıza çıkarılacağını söyledi. Olivia'yla ayrı kalmak beni tedirgin etmişti. En sonunda 'Amaan. Adam mı yok beni kaçıracaklar' düşüncesiyle rahatlamaya başladım. Ne de olsa otelde birçok zengin insan vardı ve Olivia'yla ben... Ampul... Demiştim.

Asansör'e binip 6 numaraya bastım. Olivia 4. katta indi. İnerken ona köpek bakışlarımdan atıp "Aynı odada kalsak?" dedim ama reddetti. "Biraz büyü Amber."

Asansörün aynasından saçımı düzeltirken kapı açıldı. Aynaya yansıyan ters 5 rakamını gördüm. İçeri bir kız bir erkek girdi ama yüzlerine bakmadan saçımla ilgilenmeye başladım. Kapı kapandı. Yukarı çıkmaya başlamıştık ki asansör birden durdu ve yön değiştirdi. Yine aynı hızla asansör sarsılarak durdu. 

Tanrım, ölümüm asansörün tekinde mi olacaktı?

Asansörün durmasıyla birlikte asansördeki acil durum düğmesine bastım. Kendime bok çukuru asansörde güvenli bir yer bulmaya çalışarak asansörün kenarına yaklaştım. Benimle birlikte asansörde tıkılı kalan çifte şöyle bir göz attım. Erkek olan Harry Styles'a çok benziyordu. Kız olansa tuhaf bir şekilde tanıdık ge-

Tanrım, çocuk Harry Styles'a benzemiyordu. Çocuk Harry Styles'ın ta kendisiydi!

Bu bölüm için çooooo..oook uzun süredir beklediğinizin farkındayım. Hatta belki birçoğunuz hikayeyi unuttunuz. Dürüst olmak gerekirse bende unuttum. Geçen hatırladım. "Benim böyle böyle bir hikayem vardı, niye onu yazmıyorum." dedim kendi kendime. Bu bölümü daha önce 5 kere yazmıştım. Birini bile beğenmemiştim. Ne yazdığımı falan da hatırlamıyorum. Kendime yepyeni bir 3. bölüm hazırladım ve eminim ki silip durduğum 5 bölümden daha iyi oldu. Daha kötü olamayacağından böyle dedim canım. Hikayemi falan övmüyorum yani :) Bu bölümün pek dikkat çekeceğini sanmıyorum. Ama her yazar gibi bende bol yorum isteyeceğim. Geliştirmemi istediğiniz noktalar varsa lütfen belirtin ki bende düzeltmeye çalışayım. Hepinizi çok seviyorum. Ve bu bölümü bu kadar uzattığım için hepinizden özür diliyorum. :) -D.D

HeartbeatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin