Sevecek bir kalp bıraksalardı vicdansızlar, severdik...

44.1K 2.1K 140
                                    

Eve yakınlaşmışken iki genç önümüzü kesti. İkisinin de yüzü kirden kararmıştı, üstleri başları tuhaf bir haldeydi. Saçları tozlanmış, gözleri kanlanmıştı. Bir an irkilerek geriye adımlarımı attım.

Hera benim verdiğim tepkiyi vermemiş aksine gülümseyip birinin koluna şakalaşarak vurmuştu. Kaşları birleşik olan öndeki dişinin yarısı kırılmış olmasına rağmen kocaman gülümsedi.

"Hera abla." dedi büyük bir heyecanla.

"Martı!" Sevinçle şakıdı. "Neredesiniz?Uzun zamandır ortalıkta yoktunuz." Hera onlarla fazlasıyla samimi konuşurken gözümün korkusu söndü. Bu çocuklar zararsızdı. Bizi taciz etmeyecekler ya da cüzdanlarımızı kapkaç yapmayacaklardı.

Belli ki mahallenin gariban çocuklarıydı bunlar. Bir diğeri tam bana bakıp bir şey söyleyeceği anda yanındaki kaşları birleşik olanı dürttü. "Hakan abi geliyor tüyelim. Kahveye gitmedik diye bize kızgındır. Bizi bu halde görürse kafamızı kırar." Hera'ya bakarken tekrar gülümseyip hızla ara sokağa doğru koştular. Kaçışırken gülüştüklerini duymuştum.

Hakan'ın nefesini arkamda hissediverdim hemen, o tarafa döndüğümde tam dibimde duruyordu. Çocukları görmemişe benziyordu.

Konuşmadan önce burnunu çekti. "Akşam buralar tekin değil, bu sefer hava kararmadan önce eve dönün." Sesi yorgun ve çatlak çıkıyordu. Söylediklerinde pek de haksız değildi. Az önce ki kanlı olayı canlı canlı görmüştüm. Hakan sakince bana çevirdi gözlerini.

"Hera sen eve çık. Biz geliyoruz." Biz derken sesi fısıltı halinde çıkmıştı. Sanki zorla söylemişti. Hera iki kaşını merakla havaya kaldırdı ama bir şey sormadan evin kapısından içeri girdi.

Bir aralar içinde sıcak bir ailenin yaşadığı ev olan ama şimdi viraneye dönüşmüş, mahallenin derme çatma binalardan birinin loş sokak lambasının hemen altında durduk.

"Eşyalarınızı iç eden adamı bulacağım." dedi kararlılıkla. Hakan'ın titrediğini fark ettim, soğuktan değil öfkesinden. Bu eşya işine fazlasıyla bozulmuştu, kafasını onları bulmakla takmıştı. Annemi sabah ağlarken bulmak onu bir hayli üzmüştü.

Bu akşam soğuk rüzgar zalimce eserken üşüyen parmaklarımı bacaklarıma vurarak eğik olan başımı Hakan'a doğru kaldırdım.

"Bulup ne yapacaksın? Asacak mısın, kesecek misin?"

Sert bir sesle cevap verdi:

"Gerekeni."

Netti. Tek bir cevabı beni susturmaya yetmişti. Sesinde hiç bir duygu okunmuyordu, tekdüze ve ruhsuzdu. Biliyorum ne dersem diyeyim kendi bildiğini okuyacaktı. Öyleyse neden gelip bana bunları söylüyordu?

"Yap o zaman gerekeni." deyip alaycı tavrımla arkamı döndüm. Onu orada yalnız bırakıp gideceğim sırada ince yumuşak bir ses Hakan'a seslendi.

Duyduğum bir kadın sesiydi. Göreceklerimden korkarak sese doğru yöneldim. Karşıdan kısa kızıl saçlı bir kadın Hakan'ın olduğu tarafa koşturuyordu.

Kuru dudaklarımla kadının her hareketini izlemeye başladım. Kalın boyalı kaşları havaya kalktı ardından beyaz dişlerini göstererek gülümsedi.

"Canım kaç gündür neredesin?" uzun parmaklarını Hakan'ın ensesine doğru kaydırdı. Kalbim bozulmuş bir motorun gürültüsü düzeyinde çarpıyordu. Şiddetli.

Hakan sabır dilercesine nefes aldıktan sonra kadının elini ensesinden hoşnutsuzlukla itti. "Nazan!" dediğinde duraksadım. Demek Nazan.

Mahallenin aç gözlüsü. Pavyon güzeli. Hakan'a zaafı olan kadın Nazan. Hayattaki tek amacı Hakan'ı kafalamak; belli ki bunu başarmış. "Sana daha kaç kere söyleyeceğim kızım yapma şöyle hareketler diye." deyip kızgın surat ifadesiyle homurdandı.

Nazan daha yanaşma cesareti bulamadı. Hakan'dan bir iki adım uzaklaştığında şeytani gözleri benim gözlerime denk geldi.

"Bu Azelya değil mi?" Sanki bu soruyu Hakan'a değilde kendine sormuştu. Suratında beni gördüğüne sevinmemiş bir ifade belirdi.

Kıskanç, haset kadının tekiydi bu Nazan olacak kadın. Elinde olsa beni şuracıkta boğardı o kadar nefret eder yani benden.

Samimiyetsizce sırıtıp gözlerimi devirdim. Bu hareketimden hoşlanmamış bana doğru atıldığı sırada Hakan kolundan tutup hızla kenara çekti.

"Heey! Haddini bil." İşaret parmağını havaya kaldırıp öldürücü bakışlarını saldırgan Nazan'a sundu.

Olduğu yerde titredi. Kendimi zalim gibi hissettim, içimdeki nefreti bir kafese kapatıp Nazan'a elimi uzattım. Barışçıl bir şekilde ama o uzattığım elimi sıkacağı yerde; elimin tersine vurup arkasını hızla dönüp karanlıkta kaybolana dek yürüdü.

"Kıskanç, saygısız ne olacak." Sinirle mırıldanırken kendime hakim olmaya çalıştım. Bu yaştan sonra saç mı yolacaktım canım? Yok artık daha neler...

Hakan önümden geçip gidecekken kolundan tutup gitmesine izin vermedim. Önce bir yüzüme bakacaktı benim, yok öyle kaçmak.

"O kadını mı seviyorsun?" Ona inanamayan gözlerle baktım. Birazda tiksintiyle.

Önce tuttuğum koluna baktı sonra da elimi kolundan çekip yeni çıkan sakallarına sıkıntıyla dokundu.

"Sevecek bir kalp bıraksalardı vicdansızlar, severdik." Arkasını döndü. Bana her seferinde sırtını dönmesi feci ağrıma gidiyordu. Anlık gelen bir sinirle yumruklarımı sıkıp birini Hakan'ın omzuna indirdim.

"Sana o kadını mı seviyorsun dedim."

Hala arkası dönüktü. Tekrardan vurdum; bu sefer sert bir şekilde. Yumruğumu tekrar kaldırdığımda Hakan önüne dönüp kolumdan yakaladı.

"Bana hesap sormaya kalkışma sakın." Dişlerini sıkarak konuşması onu sinirlendirdiğim anlamına geliyordu. Fakat Nazan'la bir ilişkisi varsa doğrudan suratına tükürmek istiyordum.

"Var değil mi?" dedim çaresizlik içinde, bunu nasıl yapar? Kendini bir başka kadının kollarına nasıl atar?

"Var ya da yok sanane, bundan sanane. Gittin kızım sen, ben uyurken gizli gizli gittin." deyip cebinden buruşmuş bir kağıt çıkardı. Avucumun içini zorla açarken gözlerimin içine öfkeyle baktığını fark ettim.

Kağıdı avucumun içine sıkıştırdı. "Al yastığımın dibine koyup beni yerin dibine soktuğun not, bir daha ki gidişin de lazım olur." Bu sefer hızını kesmeden doğrudan binanın içerisine girdi. Merdivenlerden çıkarken ki gürültülü ayak seslerini duyabiliyordum.

Ağzım şaşkınlıktan beş karış açık kalırken gözlerim avcuma sıkıştırdığı kağıt parçasına takıldı.

Epey eskimişti. Hatta solmuştu. Orta yerinden yırtılmıştı ama tekrardan bir bant parçasıyla yapıştırılmıştı.

Notu sesli bir şekilde okudum;

Ben gidiyorum Hakan Yılmaz yeni hayatında ben olmayacağım, bir boğanın öfkesine benzer sinirli suratını bir kere daha görmek istemiyorum. Bir daha hiç bir şekilde karşılaşmamak dileğiyle. Seni sevmeyi bırakıyorum...

Olduğum yerde donakaldım, yaşadığım derin hayal kırıklığı içimde esip gürlüyordu.

Mahallenin Ağır Abisi (DELİKANLI)Where stories live. Discover now