Sorduğum soruya karşılık Aftiel her zamanki ifadesinden arınmış, düşünceli bir hal almıştı. Sanırım oldukça dominant bir soru sormuştum. Hayat da böyle değil midir zaten. Bazen bir dönüm noktası olur, bir insan bize basit bir cümle olan Neden? Diye sorardı, fakat öyle bir an olurdu ki o an, bırakın o soruya cevap vermeyi, konuşamazdık bile. Herkesin başına gelmiştir bu. Gelmeyenler ise hazırlıklı olsa iyi olur, çünkü her an, her yerde bu soruyla karşılaşabilirdiniz ve inanın bana dut yemiş bülbüle dönmektense cevap vermek her zaman daha iyidir.

Derin bir nefes alıp ağır ama aynı zamanda tahrik edici olan havayı içime çektim. Nefesimi havaya üflediğimde ise tekrar Aftiel'e baktım. Aftiel ise yavaş adımlarla bana doğru yaklaştı. Tam önümde durduğu sırada gözlerini gözlerime sabitledi. Sol elini cebinden çıkartıp ince ama aynı zamanda uzun olan parmaklarını yanağımda gezdirmeye başladı. Havanın çekimine çoktan kapılmış olan soğuk yüzüm, Aftiel'in sıcak parmaklarının da etkisiyle ufak bir elektrik çarpması yaşayıp, irkilmeme sebep oldu. Aftiel ise istifini bozmadan, gözlerimin en derinlere bakarak, parmaklarını tekrar tenimde gezdirip, dudaklarımı da okşadıktan sonra dudaklarını araladı ve

A: Çünkü beni etkiliyorsun. Hem de her şeyinle.

Der demez parmaklarını boynumda gezdirerek elini geri çekti ve sol eline küçük bir öpücük kondurarak yavaş adımlarla benden uzaklaşmaya başladı. Benimde yapabildiğim tek şey ise arkasından bakakalmaktı.

Yine ve yeniden

.......................................................................................

Yeni bir güne merhaba demek her yiğidin harcı değildir. Basit gibi gelebilir, fakat kendince zor tarafları da vardır. Örneğin iyi bir gün geçiren insan güneşin gökyüzünde oluşturduğu sarı hattı izlerken bulabilir kendini. Mutlu bir şekilde gülümseyip ''Selam olsun sana Güneş'' Diye bağırabilir. Fakat kötü bir gün geçiren ya da her günü anlamlandıramadığı bir şekilde kötü geçen bir insan ise, güneşin gökyüzünde oluşturduğu sarı hattı pek umursamaz. Ona göre her sabah aynı sabah, her gün aynı gün ve her gece de aynı gecedir. Bu yüzden ''Selam olsun sana Güneş'' Demekten ziyade ''Geldi yine tipini siktiğim'' Diye serzenişte bulunup, yatağına gömülmek isteyebilir. Fakat bu sefer de uyku onu görmezden gelir. O da mecburiyetten ne yapması gerekiyorsa gün içinde onu yapar, hayatına bu şekilde devam eder.

Bana gelince; Ne ''Selam olsun sana Güneş'' Diye bağırıp, mutlu bir şekilde gülümsedim. Ne de ''Geldi yine tipini siktiğim'' Diye serzenişte bulunup, yatağıma gömülmek istedim. Nedendir bilmem ama hiçbir zaman o ya da bu gruptan bir insan olamadım. İnsanlar ikiye ayrılır; Deyip, yaşayanları iyi ya da kötü, güzel ya da çirkin, mutlu ya da mutsuz, fakir ya da zengin olarak sıfatlandırmadım. Sıfatlandıran kişilerinde de arasında yer almadım. Alamadım. Dıştaydım ben her zaman. Ya da şöyle söylemem gerekirse, hiçbir zaman onlar gibi olmadım. Olamadım. İstedim mi? Bazen, çünkü benim gibi olanlar için ne mutlu bir gün vardır, ne de tipini siktiğimiz bir gün, bizim gibiler olan tek şey o günlerinde, o günlerin öyle olduğunu düşünenlerin de ''Saçma'' olmasıdır. Bizim gibiler saçma bulur her şeyi. Hatta bulunmaması gereken şeyleri bile. İnsanları ayırmaz bizim gibiler, çünkü onları da saçma bulur. Her şeyi saçma bulan bir felsefe akımı var mıdır bilmem, araştırmadım da hiç. Saçma çünkü. Fakat ben kendim gibilerine, ''Saçmabulanizm'' Demeyi tercih ediyordum. Her şeyi saçma bulan, hatta ''Saçmalıklardan seçmeler'''i hayat felsefesi haline getiren kişiler. Ha, bu demek değildir ki, ''E her şey saçma madem, o halde işemek de saçma'' Diye sövüyor olabilirsiniz. Fakat bizim gibilere göre saçma olan tek şey insani duygulardır. Zaruri ihtiyaçlar değil. Aşk (Saçma), Seks (Saçma), Üzülmek (Saçma), Mutlu olmak (Saçma), Hayal kurmak (Saçma) ... Bunun gibi pek çok şey işte.

SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2Where stories live. Discover now