14.Bölüm

4.2K 162 67
                                    





Multimedyadaki şarkıyla birlikte okuyun lütfen..




Göz kapaklarım yavaş yavaş açılmaya başlıyordu. Bir yandan ellerimle gözlerimi ovuşturup onların tamamen açılmasını sağlıyor, bir yandan da izlemekten zerre sıkılmadığım güneşi izliyordum. Güneşi izlemek bana daima huzurlu geliyordu, güneş beni huzura götürüyordu.


Bana göre güneşin doğuşu her zaman büyülü olurdu. Her ne kadar insanların çoğu güneşten kaçıp, karanlığa sığınıp, yorganın altına saklansalar da. Güneş doğarken kendilerini uykuya mahkum eden insanlar, elbette güneşin batışını izlemekle yetinmek zorunda kalacaklardı sadece. Güneş doğarken ufuk çizgileri iyice belirgin hale gelir, netleşirdi.


İşte böylesine görkemli ve işte böylesine büyülüydü güneş.


Güneş doğuşunu tamamlayıp, ince bir sarı hat bırakınca gökyüzüne benimde aklım başıma geliyor, dün gece olanlar yavaş yavaş, kesit misali zihnime dolmaya başlıyordu. Göz bebeklerim büyümüş, yüzüm daha şimdiden kırmızının envai çeşit tonlarına girmişti bile. Yatağın içinde küçük çocuklar gibi dağa sola dönüyor, ellerimle yüzümü kapatıyordum. Yüzüm çok fazla yanıyordu çünkü. Odanın ambiyansı düne nazaran oldukça farklı görünüyordu. Bordo ve siyah rengi duvarların yerine mavi ve gri renkli duvarlar gelmiş, Kafes şeklindeki oval yatak yerini dikdörtgen normal bir yatağa teslim etmiş ve çeşit çeşit oyuncakların yerine de büyük bir gardolap gelmişti. Sanırım dün gece olanlardan sonra Daemon beni bu odaya kadar taşımış olmalıydı. Dün gece olanları hatırladıkça vücudum titremeye başlıyordu, erkekliğim ise çoktan şaha kalkmak için iznimi bekliyordu, ya da beklemiyordu. Çoktan şaha kalkmıştı bile. Kalçalarım ise çok fazla olmasa da yine de acıyordu, o yüzden de sağa döndüm ve dün gece olanları hatırlayarak erkekliğimi okşamaya başladım.


Daemon'ın beni kafes şeklindeki yatağa sabitleyip, kendisini okşadığı zamanı hatırlıyordum. Ensesine, göğüs uçlarına dokunduğu zamanı, baksırını yavaşça çekiştirip iyice acı çektiğimden emin olduktan sonra, baksırını da çıkarıp erkekliğini okşadığı zamanı, Daemon erkekliğine her dokunduğunda acıdan kıvrandığım zamanı ve Daemon'ın şeytani gülüşünü.


Daemon'ın şeytani gülümsemesini hatırlar hatırlamaz vücudum kasılmaya başlamış, sesli bir şekilde yutkunmuştum. Sağ elim ise çoktan hızlanmaya başlamıştı, fakat bir türlü boşalamıyordum. Yavaşça bir parmağımı deliğime götürmüş, deliğimi okşamaya başlamıştım. Sonra ikinci parmağımı, en sonunda ise üçüncü parmağımı deliğime götürmüş, git gel yapıyordum. Fakat yeterli gelmiyordu. Daha fazlasını istiyordum. Beni yıkıp geçecek, en derinlerime kadar girecek, beni eritecek bir şey istiyordum. Onu istiyordum. Onun erkekliğini.


Şahın sınırlarını zorlayan erkekliğimi umursamadan ellerimi deliğimden hızlı bir şekilde çekip, küçük çaplı inledim. Bir hışımla yataktan kalkıp, üzerime bol bir tişört geçirip, Daemon'ı aramaya başladım. Saat daha 6:00 idi. Sanırım buralarda bir yerlerde olmalıydı. Bulunduğum odanın kapısını açtım ve karşıda bulunan üç odadan sağdakine girdim. Burada yoktu. Bir hışımla sağdaki kapıyı kapatıp bu sefer soldaki kapıyı açtım, burada da yoktu. Siyah kapıyı açmaya yeltendiğimde ise ellerim titremeye başlamış, sesli bir şekilde yutkunmuştum. Siyah kapı koluna her dokundukça dünkü olanlar aklıma geliyor, erkekliğim olduğundan daha da fazla sızlamaya başlıyordu. Derin bir nefes aldım ve erkekliğimi umursamadan kapıyı açmaya çalıştım. Fakat kilitliydi. Eh böylesine çok oyuncak bulunan bir odanın [ki bence kesinlikle onlar oyuncak değil] açık olması beklenemezdi, öyle değil mi?

SENİ BIRAKMAYACAĞIM 2Where stories live. Discover now