Bölüm 21: Part -II ~~

Start from the beginning
                                        

"Neden edemesin oğlum? Masanın duvara bir olan koltuklu tarafına oturtursan kızımı gayet de rahat eder. Hem ona da değişiklik olur, sıkıldı o kanepede ben biliyorum onu."

Ağzının içinde bir olur geveleyip salona geri döndü genç adam. Sevdiğinin karşısına geçip "Anamlar kurmuşlar sofrayı, orada yemeyi daha çok isteyeceğini düşünmüşler," dedi.

Havin, bunu yapabilmeyi her ne kadar istiyor olsa da mutfağa gidemeyeceğini biliyordu. Yani belki ondan yardım isteyebilirdi ama adamın yanından ayrıldığı o kısacık anda yaşadığı farkındalık, utançtan yanaklarının al al olmasına sebep olmuştu. Karşısındaki adamla resmen öpüşmüştü! Üstelik belki de saatlerce kollarında uyumuştu, hem de hiç utanmadan! Ama şimdi o çok sevgili beynine biraz olsun oksijen gitmeye başlamışken adamın yüzüne bakmak bile sanki dünyanın en zor şeyiymiş gibi geliyordu.

"Ben, ben isterim tabii ama..." demesine kalmadan bedeni sarılmıştı o güçlü kollar tarafından. Bir anlık şokla dudaklarının arasından kaçan çığlığa engel olamazken, düşme korkusu ile adamın boynuna sokulmuş mümkün olan en iyi şekilde sarılmıştı. Eh bu sayede de aylardır hasretini çektiği o kokuyu soluyordu elbette, ne vardı ki bunda?

Füsun Ana, kollarında sevdiği ile kapının eşiğinde duran oğlunu görünce aylar sonra ilk defa şenlik yerine döndü ana yüreği. İnşallah, dedi içinden, inşallah, yuvanızın eşiğinden de böyle kucağında sevdan ile geçirsin de ömrün mutlulukla kuşanır evladım...

Büyük bir sessizlik ile yenen yemek, Havin'in dilinden dökülen inleme ile bölünmüş hepsi aynı anda genç kızın yanı başında yer alsalar da hemen yanında oturan Devrim, annelerinden önce sarmıştı sevdiğinin yüzünü.

"İyi misin?" diye sorarken, dilinden dökülen sözcükler genç adamın yüreğini dağlıyordu. İyi olmalıydı, onun sevdası hep iyi olmalıydı...

"İyiyim, endişelenme, bir anda ekmeğe uzanmak isteyince acıdı o kadar," dedi, genç kız utangaç bir edayla.

Genç adam, ellerini yüzünden çekip "Ne yemek istiyordun?" diye sorunca yanakları daha da allanmış, heyecandan kalbi çeperlerini zorlar olmuştu. Gözleri annesi ve Füsun Ana arasında gezdikten bir süre sonra başını hafifçe öne eğerek "Karnıyarık yemek istemiştim," dedi.

"Tamam," diyen genç adam çok sıradan, her gün yaptığı alelade bir şeyi yapıyormuşçasına bir doğallıkla kendi tabağında duran, bir kısmı yenmiş karnıyarıktan çatalına alıp genç kıza uzattı.

Havin, kendisine uzatılan çatala inanamaz gözlerle bakarken "Ben yiyebilirim..." demeye çalışsa da adamın düşen yüzü ve Füsun Ana'nın uyarısı ile boyun eğdi kaderine.

"Ne demek ben yiyebilirim evladım. Ağrıyor işte kolların belli, bırak da yardım etsin oğlum."

"Peki..." dedi ya o andan sonra ne yedi, nasıl yedi kendisi de bilmiyordu. Bir süre sonra ise yeniden genç adamın kolları arasında yerini alırken utançla yüzünü göğsüne gömüp bu çok ayıp, tarzında bir şeyler gevelemişti ama onu kimin dinlediği de meçhuldü.

Sonraki bir hafta benzer şekilde geçip giderken Havin, dilinin ucuna kadar gelen soruları sormak ile sormamak arasında verdiği savaşı bir türlü sonlandıramıyordu. O gün, doktor kontrolünden sonra evlerine geçeceklerini söyleyen Gazel Hanım, gençlerin yüreğine ektiği dikenlerin elbette farkındaydı ama düşünüp sağlıklı adımlar atmaları ve en önemlisi de kızıyla konuşabilmesi için bu durum şarttı...

Genç adamın kollarında, odasına doğru ilerlerken heyecanla atan kalbi kendisini ele verse de annesiyle atışmaya devam ediyordu genç kız. "Ama çıkacaktı bu sargılar bugün, kurtulacaktım ne güzel! Gazel Sultan, ne diye pimpiriklendin ki sen şimdi ya of!"

"Anneye oflanmaz küçük hanım. Tamamen iyileşene kadar çıkılmayacak o yataktan."

"İyi madem çişimi de buraya yaparım," derken kulağına dolan kıkırtılardan sebep elleriyle dudaklarını örtse de aynı anda hem utanç denizin de hem de mutluluk denizinde boğuluyordu genç kız. Bu adam tüm ciddiyeti ile gözlerine bakıp yüreğine akarken gülüşleri ile ruhuna doluyordu...

Gazel Hanım, "Eh konuşur musun öyle düşünmeden, böyle deve kuşu misali saklarsın kafanı işte. Hadi ben aşağıya iniyorum, günlerdir kapalı kaldı kafe," dedikten sonra elindeki küçük çantayı duvarın dibine bırakıp ayrıldı oradan.

Kadının gidişi ile yatağın kenarına oturup genç kızın yüzünü avuçları arasına aldı. Ah yalnızca birkaç günde nasıl da alışmıştı istediği her an sevdasını görmeye, tenine dokunmaya... Şimdi onu ardında bırakıp evine tek başına dönmek zorunda olduğunu bilmek yüreğini eziyordu genç adamın.

"Gül yüzlüm," dediği an sözü kesildi.

"Kötü bir şey söylemeyeceksin dimi? Gitsen de geleceksin, beni sensizlikle sınamayacaksın bir daha?"

Bir anda sarıp göğsüne yasladı genç kızı. O, canından öte can sayıyor, uzağındayken alacağı nefeslerin azabında boğuluyorken nasıl gideceğinden şüpheleniyordu bilmiyordu ama suçlunun kendisi olduğuna emindi. Ya hissettiremiyor ya da anlatamıyordu sevgisini. Bunun başka açıklaması yoktu.

"Havin'im," dedi acı dolu bir sesle. "Ben senden uzakta tek bir nefes alamam, yaşayamam. Bunu sana nasıl anlatır, nasıl ispat ederim bilmiyorum ama ben.. ben sensiz bir hiçim gül yüzlüm. N'olur artık anla, hisset, inan..."

"Anlat," dedi genç kız. "Sen anlat ben anlarım... Seni anlat bana, sevdiğim ama tanımadığım, bilmeden, düşünmeden yüreğimi teslim ettiğim gece gözlümü anlat bana. Anlat ki bileyim, anlat ki seviyor diyebileyim, anlat ki bir daha gitmez diyeyim, korkularımdan soyunup aşkla sarınayım..."

"Nasıl anlatılır bilmiyorum ki be Gül Yüzlüm, ama sen anla, ben anlatamasam da kalbimin atışından anla, sana bakan gözlerimden anla, varlığında hızlanan soluklarımdan anla. Havin'im..."

"Seni tanımama izin vermelisin. Senin bana Havin'im dediğin gibi benim de sana benim olanım demeye ihtiyacım var belki de. Senle, sana dair her şeyi bilmeye..."

"Senden öte ben yok yeryüzünde."

"Var! Nasıl yok dersin, yaşanmış onlarca yılın, birikmiş onlarca anın, eşin, dostun, ailen..."

"Sensin!" dedi genç adam hiç tereddüt etmeden. "Her şeyim sensin benim. Bir adım var geçmişten gelen, geçmişe dair. Varlığını tadamadığım, doyamadığım annemden yadigâr bir adım var: Devrim. Bir de Füsun Anamla, İpek'im... Geri kalan her şey sensin gül yüzlüm. Anılarım sen, eşim sen, dostum sen, ailem sen, her şeyim sensin..."

Duymadı genç kız belki de genç adamın yüreğinden bir anlık cesaret dökülen ve bir daha dökülemeyecek olan o son sözleri. Devrim, demişti ya o anda kalmıştı genç kızın yüreği. Hastane yatağında kulağına dolan hayalle gerçek arasındaki o sesleri anımsadı bir anda... Ben Devrim Araz, demişti. Belan, nefretin, demişti. Şimdi ondan duyunca daha iyi anlıyordu. Hiç düşünmeden mümkün olan en sıkı şekilde sarıldı adama. Gözlerinden damlarken incileri farkında değildi, aynı şeyi sayıklıyordu...

"Devrim, Devrim... Sevdiğim, yüreğim, biriciğim, Devrim'im..."

***

Biraz kötü bir yerde kesmek zorunda kaldım ama kesmeseydim bu bölüm inanılmaz uzun olurken sonraki bölüm çok kısa olacaktı.

Neyse siz affedersiniz :)

Aşağıya bana ulaşabileceğiniz adresleri bırakıyorum, beklerim 😘😘

Instagram: asliyilmazmyreal ve asliyilmazhikayeleri

Bölüm hakkındaki yorumlarınızı bekliyorum.

Finalde neler olacak sizce? Tahminlerinizi de paylaşabilirseniz çok sevinirim.

Kocaman Sevgilerimle,

MyReaL Aslı

~~Havin~~ #TAMAMLANDI!Where stories live. Discover now