Kaner çenesini sıkarken korkudan tırnak diplerim sızlıyordu. "Akant'ın piçi!" diye tükürürcesine tısladı.

"Bak yine aynı şeyi yapıyorsun." Bars yürüdü, önüme geçerek beni arkasına aldı. Şimdi onunla karşı karşıyaydı. Gözlerim sırtından kaydı ve ellerini buldu. Yumruklarını sıkıyordu. Bars'ın yanına geçtiğimde Kaner'in bakışları anlık beni buldu. Bars'ı tanıyordu ve benimde onu tanıdığımdan dolayı şaşķındı.

"Benim işim kızla. Git işine."

"Beni sinirlendirme. En son bunu yaptığında beyninin suyunu akıtmaya ramak kala kurtuldun. Ah, asıl meseleyi unuttum. Su deposuna bak." Kaner dediğini yaptığında onun bir anda çöken ifadesini izledim. Bars ellerini cebine koymuş rahatça onu izliyordu. "Sıraç burada olduğunu bilse benim gibi sakin kalmaz, ki benim bile her an ne yapacağımın garantisi yok. İkile oruspu çocuğu, bir parça beynini anlamaya yormadan uza. "

"Sikeyim böyle işi." İşaret parmağını bana yönelterek havada salladı. "Bu burada bitmedi Suskun, seninle daha sonra görüşeceğiz." Göz yuvalarım azcık daha genişlerse gözlerimi dışarıya kusacaktı sanki. Üşürken bir anda terlediğimi hissettim. Kaner ikimize öfkeyle baktı ve seri adımlarla uzaklaştı. Şok olmuşçasına gittiği yöne bakıyordum.

"Suskun ha? Böyle mi anlaşıyorsunuz?" Sesinde alay bekledim ama hayır, son derece sinirliydi. "Ayza? Deminden beri seni arıyorum." Gözlerimi Bars'tan zorlukla çektim.

"Geliyorum."

"Tamam hadi." deyip kolumdan çekiştirince itiraz etmeme fırsat tanımamıştı. Ece'nin beni yönlendirmesine izin verdim ama Bars'ın inatla beni izlediğini ve bunu da benim hissetmem için yaptığını biliyordum.

"Yüzün solgun görünüyor. İyi misin? Bars bir şey mi yaptı yoksa?" dedi bir anda telaşlanarak.

"Hayır, sanırım hasta olacağım. Hava çok soğuk."

"Öyle." deyip yanıma yerleşti. "Tebrik ederim." dedim dikiz aynasından Ilgın'ın gülümseyen yüzüne bakarak. Oldukça keyifli görünüyordu. "Farklı bir galibiyet oldu." dedi Ece. Yol süresince Ilgın bunu yapmalarının sebebini küçük bir intikam olarak açıklamıştı. Saat geç olduğundan Ilgın durakta inmeme ateş saçan gözlerle bakınca yerime sindim. Evime bırakmakta ısrar etmişti ama neyse ki onu ikna etmeyi başarmıştım. Çenesuyu parkının orasında beni bıraktı. Çıkmaktan nefret ettiğim yokuşu farkına varmadan tamamlayıp yurdun kapısının önünde durdum.

Evleri yıkık dökük insanların şikayetlerine her zaman karşı oldum. Burası sağlam olabilirdi fakat içimde koca bir harabe bedenimle birlikte yaşlanıyordu. En kötüsü de buydu. Bir evi güzelleştiren içinde ki hayatlardı. Oysa benim bir hayatım var mıydı onu bile bilmiyordum. Bildiğim tek şey yalnız olduğumdu.

Odaya girdiğimde çantamı dolabıma koyup kıyafetlerimi aldım ve banyoya girdim. Aynada solgun yüzüme bakarken omuzlarımda ki cekete dudaklarımı büzdüm. Kafa karışıklığıyla vermeyi unutmuştum. Kafamın içinde Kaner'in sesi pervane gibi dönüyordu. Yarın mutlaka vermeyi aklıma kazıyıp duşa kabine girdim. Sıcak su üşüyen bedenime temas ettiği an gevşerken kapattığım göz kapaklarımın karanlığına geçmişim serildi. Başımı iki yana sallayıp saçlarımı sağ tarafa topladım.

Yıkandıktan sonra havlu ile kurulandığım sırada yabancı bir ses kulaklarıma çalındı ve gözlerim kapıya asılı cekete çevrildi. Kaşlarım şaşkınlıkla havalanırken sesin ceketin cebinden geldiğini anlamıştım. Israrla çalmaya devam eden telefonu açıp açmamakta kararsız kalmıştım. Parmağım yavaşça 'Kardeşim.' yazan ekrana dokundu ve telefonu kulağıma götürdüm.

"Piç herif! İnadına mı yapıyorsun lan!" Bars'ın öfkeli sesi karşısında bir an donakaldım. Büyüyen gözlerimi kırpıştırıp ekranda ki yazıya baktım ve kulağıma tekrardan yaklaştırdım. "Oğlum cevap versene. İlla özel küfürlerimi mi kullanmamı istiyorsun?"

SUSKUN 1. (Tamamlandı)Where stories live. Discover now