20. Bölüm

69.9K 4K 669
                                    

Teoman

Uzaklaştırma süremin bir hafta olmasının bir nedeni de vizelere bir hafta kalmış olmasıydı. Ve o hafta sona ermişti. Sınavlara çalışan biri değildim, çünkü dersi dinlemek yeterli oluyordu. Pekâlâ, sınava girmeden önce hocaların aşağıya bıraktığı notlara göz atmayı da ihmal etmiyordum tabii.

Fen-Edebiyat Fakültesi'ne -herkes kısaca FEF derdi ama ben bu kısaltmadan hep nefret ettim; o neydi öyle, eften püften der gibi- girdiğinizde sol tarafta aşağı doğru inen merdivenler vardı, gerçi aynı merdivenlerden sağda da vardı ama çok gizemli aşağıya ulaşmak için soldaki merdivenler daha yakındı. Fakülteye girdikten sonra Fen ve Edebiyat için iki ayrı giriş daha vardı ve Fen girişi sağda kalıyordu ama sınav zamanları genellikle Fenciler de soldaki Edebiyat girişini kullanırlardı. Peki, 'aşağısı' o kadar da gizemli değildi aslında. Aşağıya inince hemen sağda kantinimiz, hemen solda ise kırtasiye malzemeleri de satan fotokopicimiz vardı. Fotokopici abilerimiz ve teyzemiz, özellikle sınav günleri ve dönem başları epey kazanıyorlar olsa gerekti ki sınav zamanlarında sınavların zorluğundan bunalarak 'Evlensem mi ya?' diye düşünen kızların aksine erkekler, 'Ya acaba okulu bırakıp üniversitenin önüne fotokopici mi açsam?' diye düşünürlerdi.

Elimde notlarla sınav yerine doğru çıktım. Bazen bölümün, üçüncü kattaki ana kısımda olmasına söylenirdim çünkü her şeye uzak kalıyorduk, ama sonra sağ kanatta kalan AUB'u düşününce halimize şükretmeye karar verdim. Fakültedeki en şanslı bölüm, Çince, Japonca, Korece gibi antin kuntin dil bölümlerinin bulunduğu Doğu Dilleri kısmı olmalıydı. Adamlar, Edebiyat kanadının zemin katında olduklarından her yere yakındılar.

Notların üçüncü sayfasına geçerken birine çarpınca kafamı kaldırıp kime çarptığıma baktım. Ama hayır, kime çarptığımı kafamı kaldırınca görememiştim, çünkü çarptığım kişi benden en az yirmi santim kısa olan Nihan'dı.

"Sanırım bir déjà vu yaşıyoruz," dedim sırıtarak. Bu ilk çarpışmamız değildi.

Gözlerini devirdikten sonra hızlıca üzerini düzeltti. "Déjà vu, bu değil. İlk defa yaşadığın bir şeyi, önceden yaşamışsın gibi hissetmeye déjà vu denir." Hayatımda tanıdığım insanlar arasında sadece Nihan, üzerini düzeltirken aynı zamanda da yanlış bilgileri düzeltebilirdi.

"Öyle mi?" dedim, muhtemelen fazla flörtöz bir tonla. "Peki, buna ne diyoruz?" Çarpıştıktan sonra açılan mesafeyi tek adımla kapatıp tam dibinde durdum. Boyum yüzünden ona tepeden bakıyormuşum gibi oluyordu, ama nedense bu boy farkını seviyordum.

"Tekerrür." Bir adım geriye kaçıp tekrar aramıza mesafe koydu.

"Nereye gidiyordun? Bugünkü sınavların bitti mi?" diye sordum konuyu değiştirerek, yoksa belli ki yine tartışacaktık.

"Biyoloji bölümüne. Sınav yeri oradaymış."

Yana kayarak onun yolundan çekildim ve bir kraliyet üyesinin önünde selam verir gibi hafifçe eğilip abartılı bir hareketle elimle yolu işaret ettim. "Başarılar öyleyse."

Hareketimden rahatsız olup gözlerini devirmesine rağmen yüzünde küçük bir gülümseme yakaladım. Yanımdan geçtikten sonra aklına gelmiş gibi dönüp hızlıca, "Sana da başarılar," dedi. Nezaket kurallarıyla arası pek iyi sayılmazdı.

Sınıfa hâlâ sırıtırken girdim ve hocanın kağıtları dağıtmaya başladığını görüp boş bulduğum bir sıraya yerleştim. Kafamı çevirdiğimde sıranın diğer ucunda bana kötücül bakışlarla bakan Acar'ı görmem pek hoş olmadı gerçi. Acar'la aramın bozulmasından Nihan'ı sorumlu tutmak istemiyordum, çünkü gerçek anlamda kız hiçbir şey yapmamıştı; ama tüm sorumluluğu Acar'a da yükleyemezdim. Tamam, Acar kendi kendine kurup bana kızmıştı, ama ben de ona malzeme vermiş olabilirdim.

Paralel Odalar Teorisi-Başlangıç Meridyeni Teorisi (Tabusal Teoriler 1-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin