Sen, sen de özlüyor musun hasretim? Sen de "Kavuşmalıyız artık!" diyor musun?
Yüreğin kavruluyor mu hasret yangınlarında?
Kavrulmasın! Acımasın canın, yanmasın yüreğin...
Hasretim.
İyi ol sen. Hep iyi ol...
Katlanırım ben ayrılığın acımasızlığına, dayanırım sensizlik cehennemine. Ama, ama eğer sen iyi değilsen işte o zaman haram bana aldığım nefesler, gördüğüm gün ışığı haram...
Ah Havin! Öylesine zor, katlanması öylesine zor ki bu hasrete...
Özleminle yanan, sevenin,
D.A."
Sevdiği kadından çok da farksız değildi genç adamın yazdıkları. Belki birazcık daha büyüktü acısı... O da kokusuna hasretti mesela... Cennet gülüşüne, okyanuslarına, o billur sesine hasretti sevdiğinin... En önemlisi de ne olursa olsun ondan haber almaktan korkan yanından sebep bekleyip beklemediğini dahi bilmiyordu... Bir bilinmezin cehenneminde kor ateşlerde yanıyordu... Ondandı durmaksızın yazması, şarkıların, kelimelerin ardına saklanması. İpek'in eve gelip gidişlerini dahi fark etmez olmuştu. Genç kadının zorlamaları olmasa kursağından lokma dahi geçmiyordu. O koskoca adam gitmiş, yerine saçı sakalı birbirine karışmış, gözaltları gözleriyle yarışır bir siyahlığa ulaşmış, kimsesiz bir münzevi gelmişti...
Akşama doğru odasının perdesini ardına kadar açıp okyanusun maviliğini armağan etti, yalnızlığını bölüşen dört duvara. Pencerenin önüne bir sandalye çektikten sonra simsiyah defterini aldı bir kez daha eline. O kopkoyu sayfalara, açık gri kalemiyle yazdığı her şey Havin'ini simgeliyordu. Tıpkı karanlık ömrüne doğan bir güneş gibi kara kaplı defterini de aydınlatıyordu sevdiği kadın...
"Havin'im...
Bak, gün geceye karışıyor yine...
Döndüm, dolandım sensizliğin esaretinde.
Seni düşledim amansızca,
Yatağımın sol yanındaki varlığını...
Yüzümü gömdüm saçlarının arasına
Kokunu saldım, sen diye çarpan yüreğime
Cenneti kucakladı, sevgiye aç ruhum,
O an, yeryüzünün en zengin insanıydım...
Sonra bir an bilinçsizce aralandı gözlerim.
Sanki seni bulacaktı, seni saracaktı kollarım...
Ama acı bir tokat gibi çarptı yüreğime gerçeğim.
Bomboş ve buz gibiydi yatağım...
Ne varlığın, ne kokun, ne saçların...
Ah! Havin.
Öyle aciz ki benliğim, öyle hasret, öyle muhtaç...
Kurduğum bu hayaller daha çok yakıyor artık canımı, her biri keskin bir hançer olup da deliyor yüreğimi...
Yokluğunun gerçekliği daha da acımasızlaşıyor her geçen gün
'Kalk artık! Yık korkularını da git!' diyor içimdeki âşık adam...
Ama bir korkak gibi haykırıyorum: YAPAMAM!
YOU ARE READING
~~Havin~~ #TAMAMLANDI!
General Fiction♥ Gözleri miydi insanın kaderini belirleyen? Kapkaranlık gözlerinden sebep miydi bu acı dolu hayat? Gece gözlerine okyanuslar kuran bir kadın mı aydınlatacaktı dünyasını? Ondan sonra mı kurtulacaktı ömrünün karasından? Sevdiği kadından uzak, sevil...
Bölüm 18: Part II ~~
Start from the beginning
