4. Bölüm *Sakar*

8.9K 514 30
                                    

Yatağımdan yavaşça kalktım ve telefonumdan saate baktım. Buluşacağımız saate, gece yarısına, yarım saat vardı. Üzerimde pijamam vardı. Başka bir şey giymemiştim; çünkü eğer birisi beni dolaşırken görürse çok susadığımı ve su almak için çıktığımı söyleyecektim.

Pijamam pembe, beyaz ayıcıklı bir şorttan ve askılı bluzdan oluşuyordu. Ayağımda Converse’lerle pek uyumlu gözüktüğümü söyleyemezdim; ama ceza almaktansa pijamalarla Efe’nin yanına gitmeyi tercih ederdim.

Bir süre daha bekledikten sonra dayanamadım ve aşağıda lobide onu beklemeyi tercih ettim. Aşağıya indiğimde kimse yoktu. Sessizce kanepeye sindim. O sırada aşağıya inen merdivenlerden bir ses duydum ve yine geçen gün olduğu gibi kanepenin arkasına saklanıp gizlice sesin kimden geldiğine baktım. Ayak seslerinin ardından merdivenin oradan Efe’nin kafası gözüktü. Tam yerimden çıkacağım sırada arkasında birisinin daha olduğunu fark ettim. Bu Irmak’tı. Sevgili olduklarını biliyordum. Yine de onları beraber görmek tuhaf hissetmeme sebep olmuştu. Görünüşe bakılırsa ben ikinci randevusu oluyordum. Kıpırdamadan onları izledim.

“Bu yaptığımız doğru değil,” dedi Irmak. Endişeli gözüküyordu.

Efe sakince Irmak’ın elini tuttu. Fısıldayarak “Kötü yanlarını düşünme,” dedi. “Şimdi git ve anahtarı babanın ceketinin cebine koy.”

Irmak başını salladı ve müdürün odasının olduğu tarafa doğru ilerledi. Giderken Efe’ye döndü ve ağzını “Seni seviyorum,” şeklinde hareket ettirdi.

Efe hiçbir şey söylememişti.

Kıskançlıktan mıydı bilmiyordum; ama orada ne aradıklarına dair beynim tek bir cevaba yöneliyordu. İki sevgili, karanlık ve gizli bir bodrum katı…

Sakince benim bulunduğum kanepeye doğru yöneldi. Beni görmemesini dileyerek iyice kafamı eğdim. Büyük ışıklar sönük olduğu için beni görmeme ihtimali çok yüksekti. Ancak görmüştü.

“İzel?”

Yerde bir şey arıyormuş gibi yapmaya başladım ve “Küpemi düşürdüm,” dedim. Sonra ona bakarak gülümsedim.

“Bizi mi takip ediyordun?” diye bağırdı.

Korkmuş bir şekilde ayağa kalktım. “Ben… Şey, hayır.”

“Ne gördün?” dedi. Kaşlarını çatmıştı. "Gece yarısında burada buluşacaktık. Yarım saat öncesinde değil."

“Ben hiçbir şey görmedim,” dedim. Korkmuştum. Gözlerim yanmaya başlamıştı.

Bileğimi sertçe yakaladı. “Doğruyu söyle.”

“Sadece anahtarı yerine koymasını istediğini duydum,” dedim.

Kafasını iki yana salladı. Bileğimi iyice sıkmıştı. “Yalan söylemeye devam ediyorsun,” dedi. Bu kadar çok sinirlenmesini gerektirecek ne vardı anlayamamıştım. Ayrıca yalan söylemiyordum.

Sonunda gözümden birkaç damla yaş indi. “Yalan söylemiyorum,” dedim dişlerimi sıkarak.

“Seni bir daha çevremde görmek istemiyorum,” dedi. “Asla.” Bileğimi bıraktı ve sinirli bir şekilde yukarıya çıktı.

Kanepeye oturup ağlamaya başladım. Bana hep nazik davranan, hayallerimin erkeği olan Efe’yi böyle görmek çok tuhaf gelmişti. Ona yalan söylediğimi düşünüyordu. Aşağıda her ne yapıyorlarsa gördüğümü ve ona söylemediğimi zannetmişti. Eğer böyle olsaydı belki de bu kadar üzülmeyecektim. Ama bana inanmamıştı.

Ellerimle yüzümü kapattım ve hıçkırıklarımı bastırmaya çalıştım. O sırada arkamdan sırtıma bir el dokundu. Hemen kafamı kaldırdım. “Efe?” Hayır, Efe değildi. Bu, bugün sınıfımda olan hoş kategorisine kolayca girebilecek babyface kumral çocuktu.

BodrumWhere stories live. Discover now