Bulanık Su Dalgası; "7"

6.1K 390 29
                                    


Bölüm Şarkısı; "Duman/Elleri Ellerime"

Çaresizliğin tüm bedeninde kol gezdiği bir andaydı Zila Hanım, yerde boylu boyunca yatan yüzü soluk adama bakıp keskin iç çekip dolan gözlerini akıttı. Çaresizdi, ne yapacağını bilemiyordu, beyni işlevini kaybetmiş bir şekilde Mirza'yı izliyordu. Hastaneye gidemeyeceğini söylemesi onu meraklandırıyor, meraklandırmanın üzerine birde ağır korku yaşamasına neden oluyordu. Kısa sürede benimsediği bu kanı kaynayan genç adamı kaybetmek istemediğini hissetti. İki yıl evvel trafik kazasında kaybettiği oğlu ve eşinden sonra, evine trafik kazası geçirip gelen bu adamı kendisine gönderilmiş sabır hediyesi olarak düşünüyordu. Trafik kazası, ondan ailesini almıştı, ama sabır hediyesini alamayacaktı.
Çöktü yerden hızla kalkıp telefonunu aldı, 112'yi arayıp evinin adresini vererek ambulansı çağırdı. Tekrar Mirzanın yanına çöküp, nabzını kontrol etti, çok zayıf atması panik hücrelerini şaha kaldırdı, genç adamın elini alıp öptü.

"Oğlum, oğlum dayan, dayan oğlum"

Gözyaşlarını yanaklarından boynuna yol alırken, mahallede ambulansın siren sesleri duyuldu. Kalkıp kapıya koştu, kapıyı açıp sedyeyle içeri girenlere yol açtı. İçinden oğlu gibi benimsediği adama birşey olmasın diye dualar ediyordu. Mirza sedyenin üzerinde evden çıkarılıp, ambulansa bindirildi. Ardından Zila hanım ambulansa binince, hastaneye doğru yol alındı.

Yattığı yerden gözlerini sızılar içinde açan Mirza, etrafına göz gezdirince bir hastane odasında olduğunu anlayınca, elini sert bir şekilde alnına vurdu.
"Kahretsin, kahretsin!"
Hayıflanmaları eşliğinde, kolunda ki serumu hızla çekip, hastane yatağından kalktı. Üzerinde hala kendi pantolonu vardı, fakat tshirtü kayıptı, odada kısa bir göz gezdirip tek koltuğun üzerinde duran koyu yeşil sade tshirtünü alıp kafasından geçirdi. Onlar gelmeden burdan gitmek istiyordu, ve tabi Zila hanımada bunun hesabını soracaktı.
Odadan çıktığı an, koridorda konuşan Zila hanım ve başhekim Buğra beyin gözleri ona döndü. Ani şaşkınlığı üzerlerinden atıp, Mirzaya doğru yürüdüler.
"Mirza bey, ne yapıyorsunuz? Lütfen odanıza geçin, dinlenmeniz gerekiyor."
Tepkiyi ilk gösteren Buğra beydi fakat Zila hanımın tepkiside gecikmemişti.
"Oğlum, nereye gidiyorsun?! Dinlenmenin gerekiyor."
Mirza gözlerini ikisininde üstünde hafif gezdirip,
"Benim burda olduğumu birine haber verdiniz mi?"
İkisininde gözlerini kaçırdığını görünce,
"Anlaşıldı, gitmem gerek, onları görmek istemiyorum. Size sormuyorum, kesinlikle cevap veya itiraz istemiyorum. "
Gözlerini Zila hanıma çevirip, ellerini tuttu.
"Üzülme, ben iyiyim. Sana uğrayacağım, ve bu konuyuda konuşacağız."
Son sözlerinide söyleyip hastanenin kapısına doğru yürümeye başladı.
Yusuf, son hızla kullandığı arabayı en sonunda, hastanenin kapısına park edip, üçü birden hızla aşağı inerek hastane kapısına doğru koşmaya başladılar.
Mirza, içeriden dışarıya koşarak ilerliyordu, Milen ise dışardan içeriye doğru hızla koşuyordu. Kimseye bakmadan, biri aşkından kaçıyordu, bir aşkına koşuyordu.

Mir, tam kapıya ulaşınca bir bedenin hızla göğsüne çarpmasıyla sarsıldı ve karşısında ki insanı düşmemesi için kollarından sıkıca tutup, göğsünün hasarından dolayı sızlaması nedeniyle yüzünü buruşturup kafasını göğsüne eğdi, ona çarpan kişinin yüzüne hâlâ bakmamıştı.
Milen, hemen girişte heyecanınında etkisiyle ayaklarına dolanıp, karşısında gelen kişinin göğsüne çarptı, düşeceği anda koluna dokunulan ellerle dengesini kurmaya çalıştı, kafasını kaldırıp özür dileyeceği anda, karşısında kide kafasını ağır ağır kaldırıyordu.

İşte o an, iki aşığın gözlerinin birbirine depolandığı andı. İki kalbin birbirine çarparak attığı, tüm dünyanın saygıyla eğildiği andı. Bütün yıldızların gökyüzünü terk edip onların kalbine aktığı, bir annenin bebeğini ilk hissettiği andı. Mucizevi bir andı, koyu yeşilin, kahverengiye karışıp yeni bir doğa oluşturduğu andı..
Birbirlerine ilk dokundukları andı, vücud ısılarını keşfettikleri andı. İkisininde avuç içleri yanıyor, ikisininde gözlerinden alev fışkırıyordu. Aşktı bu, aşkın en saf en temiz haliydi. Duru bir şekilde sevmiş iki kalbin miladını ilan ettiği, gökyüzünün ikiye ayrılıp yeryüzüne huzur tohumları serptiği andı. İkisininde gözlerinden süzülen aşkları, etraflarını sarmış duygu yükünü ikisininde omzuna koymuştu. Mirza, omuzlarında tuttuğu elini hafifçe aşağı indirip kollarını bıraktı, fakat Milen hâlâ aynı şekilde göğsüne tutunduğu ellerini bırakmıyordu.
Bırakamıyordu.

BULANIK SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin