Bulanık Su Dalgası; "22"

1.6K 138 2
                                    


Bölüm Şarkısı; "Cem Adrian/Biz Senle"

Polis arabasının siren sesi sessiz sokağı inleterek bir canı yakmaya yol alıyordu. Kavuşma sevinciyle dolup taşan ruhu nefessiz deliğe sıkıştırmaya gidiyordu.
Canar malikânesinin bahçe kapısı büyük bir gürültüyle açılırken iki polis arabası ard arda girdi kocaman bahçeye.
O ses, o can yakıcı siren sesi Milenin kulağına ulaştığı an içine yumruk misali oturan sıkıntı aklını bulandırmıştı. Koşar adımlarla Vural in odasına gitti, Vurali yerde otururken görünce hemen yanına diz çöküp korkuyla, "Polisler geldi Canar, kalk benim burda olmadığımı söyle!" dedi.
Vural Milenin korkudan titreyen koyu yeşil harelerine bakınca içten gelen şiddetli ağlama hissiyle dudaklarını dişledi.
"Kalk hadi söyle onlara,burda olmadığımı söyle! Yakalamazsinlar beni yapamam ben orada"
Milenin korku ve titrek sesi içini yakmisti Vuralin, gözleri dolduğu an yerinden hızla kalkıp Mileni kolundan tuttu daha sonra merdivenlerle doğru yürütmeye başladı. Ne yaptığını anlayamayan Milen, sonradan kafasına dank eden gerçekle olduğu yerde kaskatı kesildi.
Vural Canar onu ihbar etmişti.
O an bütün hissettiklerini sesine yansıtarak "Vural?" dedi.
Ve Milen Akay 19 yaşından beri tanıdığı adama, ilk defa ismiyle hitap etmişti. Bunu duyan Vural, Milenin korkudan dahada koyulaşan yeşil gözlerinde takılı kalmıştı. Kalbi sol tarafını parçalayarak şekilde atarken, polisler kapıyı çalmıştı.
Uğradığı ihanetle sarsılan Milen, Vurala bakıp derin bir nefes aldı.
"Ihbar mı ettin beni?"
Bu soruya hiç bir cevabı olmayan Vural kafasını eğdi sadece, o sırada gelen evin yardımcılarından biri "Vural bey polisler geldi, sizi soruyorlar" dediğinde, Milen acı bir gülümseme sundu Vural'a.
Daha sonra güçlü maskesini takıp, Vurala bakmadan "Hadi inelim, cağırmışsın bari bekletmeyelim!" diyerek merdivenlerden ağır adımlarla aşağı inmeye başladı.

Her basamak yaşadığı yılları temsil ediyordu sanki, ilk basamağa adımını attığında korkusuzdu, güçlüydü. Ikinci basamakta vurdumduymaz, üçüncü ve dördüncü basamakta artık çöküyordu, caresizdi. Beşinci ve sonra ki basamaklarda ise artık kimsesizdi.

Hislerin ve düşüncelerinin kısa konuşmasından sonra bir anda kolunu mengene gibi sıkan elle irkildi. Yüzünde korkunun ve Vuraldan gelecek hamlenin beklentisiyle ona baktı.
Vural kolunu tuttuğu gibi indiği merdivenleri tekrar çıkarak bir odaya girdi, görünüşte kitaplık gibi olan bölmeyi açıp Mileni içeri itti. Işaret parmağını sallayarak, "Bu son Canar, bu son! Bir daha bana o herife gideceğini soylersen daha beterini yaparım, şimdilik bu ders yeter sana. Çıtını çıkarma!"
Kapıyı büyük bir gürültüyle kapatan Vuraldan sonra tırnaklarını etine geçirerek yumruğunu sıkan Milen, kaçmanın yollarını düşündü.
Küçücük alanda git gide nefessiz kalan Milen artık ne olursa olsun psikolojisiyle Vuralın hızla kapattığı kapıyı iterek açmaya çalıştı. Bir kaç zorlamadan sonra kapıdan gelen kırılma sesiyle hafif bir boşluk açılmıştı. Bunu gören Milen zaferle gülümserken kapıyı ayağıyla daha sert itmeye başladı. Sonunda tam açılan kapıdan çıkıp derin bir nefes aldı. Odanın kapısına yaklaşıp sesleri dinledi. Bir grup insanın hararetli konuşması kulağına uğultu olarak geliyordu. Ne yapacağını bilmeyen genç kadının etrafını korku sarmıştı. Tırnaklarını yemeye başlayan Milen evin her bir köşesini aklından geçirip kacacak bir yerin olup olmadığını düşündü. Tam umudunu kesmişken aklina gelen yangın merdiveniyle gülümsedi. Hizla odadan çıkıp o yöne doğru koştu. Birine yakalanma korkusu nefesini kesiyordu. Ulaştığı merdivenden cabucak aşağı inip kalan son boşluktan yere atladı. Dizinin üzerine düşünce, ağzından kaçan acı nidayla kendine kızdı. Korumalardan herhangi birinin sesini duyup bu tarafa gelen ihtimali yüksekti ama çok şükür ki öyle birşey olmadı.
Milen bir kaç dakika bekleyip bir hareketlilik sezmediği anda kalkıp otobana doğru koştu. Otostop çektikten sonra karşısına çıkan orta yaşlarında ki tatlı bir bayanın arabasına bindi. Kendisinden havaalanına kadar eşlik etmek istediğini söyleyince olumsuz bir cevap almadı. Gülümseyerek oturduğu koltukta arkasına yaslandı.
Havaalanına yakın bir yerde arabadan inip kadından bir kaç dakikalığına telefonunu rica etti. Hemen aklından hiç çıkarmadığı numarayı tuşlayıp Mirzayı aradı. Bir kaç çalıştan sonra Milenin yarasına şifa olan ses kulaklarını doldurup, kalbine oturdu.
"Efendim?"
Yoğun heyecan dalgası vücudunu sararken kekeleyerek sevdiği adamın ismini mırıldandı.
"Mi-Mir?"
Mirza, Milenin sesini duyunca milyon kez şükretti.
"Milen iyimisin? Neden nefes nefesesin!"
Mirzanin telaşlı ses tonu Milenide telaşlandırdı, onun etkisiyle konuya direk geçiş yaptı.
"Kaçtım ben Mir, Vural beni ihbar etti bende kaçtım!"
Duydukları karşısında ne yapacağını bilemeyen Mirza kısa bir şaşkınlıktan sonra sorulabilecek en mantıklı soruyla olaya el attı.
"Neredesin sen?"
Milen korkuyla etrafına baktıktan sonra, "Havaalanındayım"
Mirza avucunu içiyle alnına vurup, "Hemen çık oradan, çabuk kimse seni farketmeden çık!" dedi.
Milen içine yüksek dozda nakledilen korkuyla daha hızlı etrafına bakmaya başladı. O anda telefonun sahibi telefonunu isteyince Milen daha fazla panik yaptı.
"Mir neden? Birşey söyle ne yapacağım ben şimdi?"
Mirza derin nefes alıp, "Korkma yağmurum! Saklan biz oraya geliyoruz."
Milen hızla kafasını sallayıp titrek sesiyle sadece "Gelin, ne olur çabuk gelin" diyebildi.

Telefonu sahibine teslim ettikten sonra etrafta boş boş dolaşmaya başladı. Her seste aniden arkasına bakıp yakalanma korkusuyla panik yapıyordu. Mirza burdan çıkması gerektiğini söylediği için çıkışa doğru yürüdü havaalanının pistine bakan bir köşeye oturup uçakların iniş ve kalkışlarını izledi.
Bir kaç saat geçtikten sonra bedeni yorgun düşen genç kadın olduğu noktaya kıvrılarak uyuyakalmıştı.
Gözlerini hafif araladığında gözüne takılan Türkiye uçağını gördü. Yerinden aniden kalkınca başı dönmüştü. Bir yere tutunup dinlendikten sonra içeri doğru koştu. Gelen yolcu kısmına yaklaştığı an kalbi boğazında atıyordu.
Mir gelmişti. Mir'i..
Gelen yolcu kısmına dogru koşarken kafasında kurduğu hayalleri, sevinçleri, heyecanı duyduğu ses ile kuş olup bambaşka yerlere uçtu. Ondan çok uzağa uçtu.
Vural Canar!
Elinden kaçan sevdiğini nerde bulacağını adı gibi biliyordu, ondan kaçıp Mirzaya gideceğini biliyordu. Yanılmadı.
Kaçtığını farkettiği an aklına gelen tek yer havaalanı olmuştu ve kısa süreli bir arayıştan sonra Milen Akay'ı burda bulmuştu.
"Sana aptal demiştim ama beni bu kadar haklı çıkaracağını tahmin etmemiştim bulanık su!"

Milen bacakları kocaman iki kayaymışcasına olduğu yere mıhlandı. Hayallerin kursakta kaldığı, sevinçlerin kırılıp yere döküldüğü bir andaydı. Simdi Mirzanın gelişine sevinmek varken, yaptığı dikkatsizlik yüzünden kendine kızıyordu. Arkasını dönüp ona alayla gülümseyen celladına baktı.
Vural Canar hiç şüphesiz Milen için cellattı.
Gözleri dolu dolu baktı adama ve dilinden dökülen sadece "Yeter!" diye bağırmak oldu.
Gelen yolcu kısmından koşarak gelen Mirza ve Yusuf Milenin yanında Vurali görünce yanlarına doğru ilerlediler. Arkası Mirzaya dönük olan Milen geldiğinden habersizdi.
Milen bir kez daha içinden gelen yoğun hisle "Yeter!" diye bağırdı.
Mirzayı gören Vural dişlerini sıktı, elini belindeki silaha gittiğinde gözü kararmıştı. Gücü herşeye yeten Vural Canar sevdiği kadının kalbindeki adama yeniliyordu ve bu yenilgiyi kabullenmeyisi onu tehlikelestiriyordu.
Mirza "Milen!" diye bağırdığında Milen zifiri karanlıktan aydınlığa ulaşmışçasına gülümsedi. Ağır hareketlerle arkasını döndüğünde onu gördü.
Sevdiği adamı, Mir'i.
Yüzündeki gülümsemeyi soldurmadan fısıldadı.
"Geldin.."
Ve Mirza kayboldu sevdiği kadının koyu yeşil yapraklarında, yer zaman mekan önem kaybetti o anda.
Milenin koşarak Mirzaya gelmesiyle tam sarılacağı an Vuralin "Sakın!" diye bağırıp tetiği çekmesiyle durdu zaman, Milen durup Vurala baktı kendisine dogrulttugu silahı ve kıpkırmızı gözleriyle fazlasıyla korkunçtu.
Vural yutkunamadı sevdiği kadına dogrultugu silahla yalvarırcasına "Sakın!" dedi tekrar, "Sakın ona sarılma!" diye devam etti.
Mirza şaşkınca onları izlerken neden birşey yapmadığına anlam veremiyordu sanki biri elini kolunu bağlamış, sadece orda durmasını söylemişti.
Milen kafasını iki yana sallayıp "Niye sarılırsam vuracak mısın beni?!" diyerek meydan okudu.
Vural acıyla burusturdu suratını "Yapma!" dedi. "Beni sınama!"
Milen uzun uzun baktı Vuralın gözlerine sonra arkasını sönüp Mirzaya baktı.
Sanki biri melek, diğeri şeytandı.
Içten bir kahkahayla Mirzaya doğru koştu. Boynuna atlayıp sarıldı, bacaklarınıda beline sardı. O saniyelik zaman zarfında o kurşunun silahtan çıkıp Milenin sırtına nasıl saplandığını kimse anlayamamıştı.
Mirzanın onu kendinden ayırma çabalarına aldırmadan daha sıkı sarıldı, kulağına gelen uğultulu seslerini takmıyordu.
Sırtındaki acıyı hissediyordu fakat aldırmıyordu.
Sevdiği adamın, bu hayattaki tek dayanağının kucağında, sırtında bir kurşunla, kaldırmaya çalıştı kollarını, iki kolunu tamamen kaldırmaya ve acıyı umursamamaya çalışırken fısıldadı.

"Bırak! Vursun yağmurun damlaları yüzüne, kuşlar uçuşsun mabedinde, sen hiç indirme o ellerini gökten, ve hiç vazgeçme göktekinden. Ruhunu sabır tohumlarıyla süsle, huzur koksun çiçeklerin! Dik durmayı huy edinmiş kadınlarız biz, ve sen Milen kaldır kollarını hiç vazgeçme kendinden!"

*
*
*

İnstagram; @treasureofmystery

BULANIK SUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin