Bölüm 7: Elveda~~

En başından başla
                                        

Havin'im... Akıttığın gözyaşlarına, acılarına, en önemlisi de nefretine daha fazla dayanamadım. Belki kalsaydın, her şey çok daha güzel olacaktı diyemiyorum ama ben hayatımda ilk defa konuşacak, içimdeki her şeyi dökecektim, senin yoluna...

Ömrümü adadığım... Yaşattığım her şey için dizlerine kapanıp af diliyorum senden defalarca kere... Ve bir daha karşına çıkmamak üzere gidiyorum.

Kendine iyi bak sevdiğim, hep mutlu ol gül yüzlüm...
Okyanuslarına yağmur damlalarının dolmasına izin verme...'

Adamın yazdıklarının şokunu üzerinden atamadan telaşla diğer kâğıda uzandı. Gözyaşları hiç durmadan akıyor, elleri öyle bir şiddetle titriyordu ki kâğıdı doğru düzgün tutamıyordu bile. Bin bir çaba ile açtı yine diğeri gibi dörde katlanan kâğıdı. Bilekleri ile sildi gözlerinin yaşını, yazılanları okumaya başlamadan önce...

'Gül yüzlüm,

Hayatına sorunsuz devam edebilmen için söylemem gereken bir iki şey daha var...

Telefonun kutunun içinde, giderken almayı unutmuşsun.

Amerika uçağına binmediğini öğrenen patronların ve iş arkadaşların arayınca onlarla ben konuştum. Rahatsızlandığını birkaç gün istirahat etmen gerektiğini söyledim.

Sonrasında doktor arkadaşımdan hazırlamasını istediğim raporlar ile bir ameliyat geçirdiğini ve belli bir süre çalışamayacağını söyleyip ücretsiz izne ayrılmak istediğini belirten dilekçelerini sundum. Dolayısıyla o çok severek yaptığın işine istediğin zaman dönebilirsin. Ama herkese benzer şeyi söylemen gerekiyor. 'Ciddi bir ameliyat geçirdin ve bu konuda kimse ile konuşmak istemiyor, hayatına sanki o ameliyatı hiç geçirmemiş gibi devam etmek istiyorsun.'

Ömrüm, keşke elimden daha fazlası gelebilseydi de senin için bir şeyler yapabilseydim ama ben hayatında olduğum o kısacık zamanda sana acıdan, gözyaşından başka hiçbir şey veremeyen bir zavallıdan ötesi olamadım.

Bunu istemeye hakkım olmadığını biliyorum ama senden son olarak kutudaki CD'yi her ne olursa olsun ama şimdi, ama yıllar sonra mutlaka dinlemeni istiyorum.

Seni hep sevdim, hep seveceğim... '

Gözyaşları içinde saatler sürmüştü mektupları okuması, her bir cümleden sonra gözleri dolup gözyaşları görüşünü engelliyor ve tek tek kâğıda dökülüyor, üzerindeki mürekkebi hafifçe dağıtıyordu. Tıpkı adamın bu satırları yazarken yaşadığı gibi... Ama son kelimesine kadar durmadan, yılmadan okumuştu. Evet, saatler hatta ona göre yıllar sürmüştü ama okumuştu.

Seviyordu onu! Genç adam, tüm kalbiyle, aşkın en saf, en temiz haliyle seviyordu onu, ama şimdi gidiyordu öyle mi? Dayanamadı genç kız, hemen yerinden kalkıp bilgisayarını açtı ve kutudan çıkardığı CD'yi CD sürücüsüne yerleştirip başlamasını bekledi. Başlamasını beklerken geçen süre on -yirmi saniyeydi belki ama genç kıza saniyeler dakika, dakikalar saat gibi geliyor, beklediği o kısacık anlarda çıldıracak gibi oluyordu.

Derken onun o karanlık, ruhunu ele geçiren gözleri belirdi ekranda, ardından günlerdir hasret olduğu, canını canından alan o boğuk seni doldu kulaklarına...

"Gülüm, sevdiğim. Bu kaydı dinliyor isen beni dünyanın en mutlu insanı ettiğini bilmelisin. Ben, her ne kadar o öldüğüm maviliklerine bakıp söylemek istesem de yapamadıklarımı, sana veda etmeden, buralardan –aşkın yüreğime düştüğü yerlerden- gitmeden haykırmak istedim, yüreğine."

Sonrasında birkaç saniyelik bir sessizliğin ardından önce bir gitar sesi doldurdu genç kızın kulaklarını sonra, sonrası yoktu! O'ydu işte, ona söylüyor, ona haykırıyordu.

'Tutamadım ellerin yağmur olsun,

Sarıp da doyamadım...

Öpemedim gül tenin baharın olsun,

Sevip de kanamadım...

Ördü kader ağlarını,

Kırdı yine kollarımı al,

Bir canım var al senin olsun...

Kokladığım saçların rüzgârım olsun,

Estim de varamadım...

Bakamadım gözlerin denizim olsun,

Düştüm kurtulamadım.

Ördü kader ağlarını,

Kırdı yine kollarımı al,

Bir canım var al senin olsun...' diyor her sözünde yüreğine derin yaralar açıyor, hançerler saplıyordu. Hıçkırıkları artmış adamın dilinden dökülen son sözler ile içini kanatarak haykırmaya başlamıştı genç kız. Gözyaşlarının esaretinde kapkaranlıktı hayat, bakıyor ama göremiyordu. Eğer görseydi, görebilseydi fark edecekti ona veda şarkısını fısıldayan adamın gözlerinden süzülen yaşları, gözleriyle geri dön, gel bana, diye haykırdığını...

İçindeki acıyla bir kez daha haykırınca ateş gibi girdi odaya, Gazel Hanım. Aşağıdayken kızının sesini duymuş yukarı nasıl çıktığını bilememişti ama onun, kararmış bilgisayar ekranından gözlerini bir an olsun ayırmadan haykırırcasına ağladığını, o harap, yitik halini görünce başından aşağıya kaynar sular dökülmüş, ne yapacağını bilememişti. Bir anlık duraksamadan sonra koşa koşa yanına gidip kolları arasına almıştı yavrusunu.

"Geçti yavrum, geçti bebeğim. Bak annen burada. Buradayım bebeğim, yanındayım. Buradayım güzel gözlüm," dedikçe kızının kalbindeki büyük yarayı daha da kanattığını her bir kelimesi ile ona genç adamı hatırlattığını bilmiyordu.

"Annem," dedi genç kız acıyla inleyerek, neredeyse kendinden geçerek. "Annem o, o gitmiş annem, gidiyormuş. Beni sevmiş, çok sevmiş ama benim de onu sevdiğimi anlayamadan çekip gitmiş. Nasıl, söylesene anne, insan seviyorum dediğini nasıl bırakıp gider? Bir insan her şeyi düşünür de nasıl sevdiğini son kez görmeden çekip gitmenin en ahmakça şey olduğunu bilmez? Her şeyi düşünmüş annem. Duyuyor musun beni her şeyi! İşimi, arkadaşlarımı, seni, geleceğimi, her şeyi düşünmüş ama benim de onu sevebileceğimi, onsuz nasıl acı çekeceğimi, beni içine çeken, ruhumu ele geçiren o gece karası gözleri olmadan nefes alamayacağımı, sesini duymadan, kokusunu almadan yaşayamayacağımı, günlerdir onu düşünmekten delirdiğimi, hasret denen illet yüzünden yanıp kül olduğumu düşünememiş, görmemiş annem. En önemlisi, en önemlisi de ne biliyor musun annem, en önemlisi ne? O ahmak benim ondan nefret ettiğime, yüzünü dahi görmek istemediğime inanmış!"

Hıçkırıklarıyla inlercesine dökülen sözlerine karşılık daha sıkı sarıyordu Gazel Hanım, kuzusunu. Sözleri tükenip hıçkırıkları artarken hiçbir şey demedi, diyemedi. Biliyordu, ne derse desin dindiremezdi kuzusunun gönlünün yangınını, bir kere düştüyse sevdanın ateşi yakıp kavurmadan sönmezdi. O yüzden yalnızca sımsıkı sardı, saçlarını okşayıp, öpücükler kondurdu başına. Keşke, keşke elinden gelseydi de yeniden içine alabilseydi kuzusunu. Canının içinde herkesten, her şeyden koruyarak büyütseydi can parçasını. Keşke yüreğindeki yangınında o yansaydı da kuzusunun gözlerinden bir damla daha yaş akmasaydı ama olmuyordu işte. Bebeğinin kalp ağrısını dindirecek hiçbir şey yapamıyordu.

"Geçti kuzum," dedi yalnızca. "Geçti annem. Geçti..."

***

Bölümler arasında kopukluk ve eksik var ise affola. Ne yazık ki kendimi vererek bir düzenleme yapamadım... Yine de umarım okumaktan keyif aldığınız bir bölüm olmuştur.

Sevgiyle kalın,

Myreal Aslı

~~Havin~~ #TAMAMLANDI!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin