Duygularını Renklerine Göre Ayırmak

En başından başla
                                    

Ben kim miydim? Şu orta düzeyli kızların olduğu masadaki kızdım ben. Selin'dim. Hayatımın tüm aşamalarında seçimim güvenli tarafta kalmak üzere yapmıştım. Beni yakabilecek her türlü ateşin yanından ona değmeden geçmiş, kalbimi ve ruhumu güvenli tutmaya çalışmıştım. Ancak bu defa ateşin rengine yanılmış, ateşin renginde yanmıştım. Beni bulunduğum her yerden yakabilen ateş için alev alevdim. Ne kadar yanacaksam yanayım, tutkunun rengini giyinmiştim. İlk defa bulunduğum yerden o kadar uzaktım ki, ruhumun sürgün zincirleriyle paramparça devam etmeye çalışıyordum hayata. Çevremde dönen sesleri duyamıyor, onların arkasındakini dinliyordum. Onların arkasında nefes alıyordum. Beni saran ses duvarlarının dışına dahildim. Beni saran güvenli sınırların ötesindeydim. Ve benliğimi hapseden şeye yaklaşamadıkça içten içe yanıp kavruluyordum. Donuk bedenim ve gezen ruhumla, benim benden ayrılığım canımı cayır cayır yakıyordu. Alevlerime susamıştım. Dışardan yaktığım, ilk defa sahip olduğum alevlerime koşmak için tükeniyordum adeta.

"Selin?"

Melis'in sesini duyduğumda biraz olsun bedenimin yanına dönebilmek için çabaladı ruhum.

"Sende bir şey var. Ne olduğunu anlamıyorum ama..." dedi Merve gerginlikle. "Bize anlatabileceğini biliyorsun değil mi?"

Başımı salladım gözlerimi kaçırarak. Evet, anlatabilirdim, tabi... İçimde yanan ateş, yalnızca benim için ateşti. Ve o ateşte yanmış başka insanlar için. Ama gerçek şuydu ki, bu masada bu ruh haliyle oturmuş, bu sohbetle doyabilen kimsenin içinde daha fazlasına acıkacak boşluklar yaka yaka gelmemişti içlerine. Daha fazlasının susamışlıklarına yanmayan insanlar beni anlayamazlardı. Anlayamayacak insanlara da anlatacak bir şeyim yoktu, olamazdı. Duvarlara, kağıtlara, gözyaşlarına anlatmayı yeğleyebilirdim bunun yerine.

"Önemli bir şey değil. Kafam dağınık bu günlerde biraz." Dedim çantamı masaya koyup yerimden kalkarak.

"Ben artık çıkmalıyım. Servisim gelmek üzeredir." Dedim ve montumu giyindim.

"Peki, görüşürüz." Dedi Merve başını sallayarak. Ardından Melis'e dönerek kısa ve içten olmaya çalışan bir gülücük yollayıp kapıya yöneldim. Çıkarken kısa bir an gözümü yine o masaya çevirdim. Saniyelik buluşmamızda içimi yakan o gözlerden gözlerimi hızlıca kaçırarak adımlarımı hızlandırıp kapıdan dışarı çıktım ve servis durağına yürüdüm. Dışarısı soğuktu. Ancak içimde beni boğan duygulara izin verip benden geçerek dışarı akmalarını sağlamanın da, beynimde dönüp duran soru ve sözleri susturmanın da yolu iki kulaklıktan geçiyordu. Ellerimi soğuktan hissedemeyecek hale gelsem de içimdeki karanlık huşu halini özgürlüğe kavuşturmak ellerimi ısıtmaktan daha önemliydi. Her yalnızlığımı bir müzikle duygularımın özgürlüğüne ayırmazsam patlayabilirdim.

Kulaklıklarımı taktım ve favori parçalarımdan birini açtım. Servisin orada durduğunu gördüğümde sevinerek adımlarımı sıkılaştırdım. Soğuk bana göre değildi. İçim her zaman olandan daha çok üşürdü. Yaz aylarında bile tir tir titreyebilecek hassas bir kalbim vardı ve soğuk ona hiç iyi gelmezdi. Düşünmek iyi gelmezdi.

Servise bindiğimde arka koltuklardan birine oturdum ve gözlerimi camdan dışarı diktim. Düşüncesiz tutmaya çalıştığım beynimi, bir süre sonra koluma dokunan bir şey ürküttüğünde kulaklığımın tekini kulağımdan çekerek koridor tarafına çevirdiğimde başımı, onu gördüm. Emre bana soru işareti dolu gözlerle bakarak yanımdaki yeri işaret ediyordu.

"Oturabilir miyim?"

Panik halinde, çünkü muhtemelen bana seslenmişti ancak beynimi öyle bir kapatmıştım ki tek duyabildiğim müzikti ve bu yüzden minicik de olsa bir utanç duygusu gelip kalbime yerleşmişti, başımı aşırı sert bir şekilde, yada bana sert gelen bir şekilde, aşağı yukarı salladım.

Sen Ve Ben İhtimaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin