2.

5.1K 328 5
                                    

Not: Diğer bölüm biraz sıkıcıydı farkındayım, ama bu bölümde ortaya çıkmaya başlıyor konu. Multimedia bölümündeki müzikle beraber okuyunuz ve yorum yapınız lütfen. Multimedia bölümünde ayrıca Magnabellum var. İyi okumalar ^^

2.

Magnabellum sevgili Kral Pauperem’in ona tahsis ettiği özel odada oturuyordu.

“Tanrı aşkına! Bu oda da büyü yapabileceğim bir şey yok ki. Bütün günümü Kral’ın beni çağırmasını bekleyerek mi geçireceğim, gerçekten?” Kendi kendine konuşmalarını başkalarının duyduğunu biliyordu. Bu Tekno-Saray hiç ona göre değildi. “Tanrım,” diye geçirdi içinden, “2683 yılındayız ama sanırım ben 1900’lerden geliyorum!” Yaşadığı sefil hayatı düşündükçe içi acıyordu. Buradaki insanlar konuşmayı bırak, yalnızca bakarak, hatta telepatiyle aletleri harekete geçiriyordu! Bellum ise hala el-bilgisayarları kullanılan saçma bir kasabadan geliyordu.

“Büyü yapmalıyım,” diye düşündü. Sesli düşünmek tam ona göreydi ama birileri duyarken cadı olması hakkında tek kelime edemezdi. İnsanlar hala cadıların ve diğer yaratıkların efsane olduğuna inanacak kadar aptaldı. Oysa o “vetala*” denen varlıkların bile olduğuna inanıyordu. Kendisi cadıysa, diğer her şey dünyada var olabilirdi değil mi?

Küçüklüğünden beri kurduğu hayali düşündü. Bu büyüyü gerçekleştirebilmek için bu sarayda olmak mükemmel bir fırsattı.

Dünyaya hükmedebileceği bir küre yapabilirdi. Dünyadan hıncını alabilirdi.

Tek ihtiyacı olan, bir küre, ve biraz sihirdi. Ama küreyi bulmak hiç kolay olmayacaktı. Bir “bızzzt” sesiyle gerçeğe döndü. Kapısı açılıyordu. Üstündeki rahatsız edici elbiseyi çekiştirdi ve saçlarını geriye attı. Gözlerini kırpıştırmasına vakit kalmadan kapı açılmıştı.

“Bayan Magnabellum.” Masmavi giyinmiş, gözlerinde de mavi camdan büyük laboratuar gözlüğüne benzer bir gözlük olan adam adını söylemişti.

“Buyrun?” Bellum gözlerini devirdi.

“Kralımız sizi Bayan Gwael’le görüştürmemi emretti.” Gwael! Bellum, ablasının adını duyar duymaz omuzlarını dikleştirmişti. Etkilendiğini kimsenin görmesini istemiyordu.

“Neden?” diye sordu umursamaz bir tavırla.

“Sizi memnun etmek için, Bayan Magnabellum. Daha sonra kralımız sizin onu memnun edecek şeyler yapabileceğinizi biliyor.”

Yoksa cadı olduğumu da mı öğrendi, diye düşündü Bellum ama sonra bunun imkansız olduğuna karar verdi.

Ayrıca Gwael’le görüşmeyi riske atamazdı. “Öyleyse görüşelim.” dedi kısaca. Bir şey söylemeden dışarı çıkan görevliyi sık adımlarla takip etti. Aşağı iniyorlardı, alt katlara. Merdiven yoktu, sürekli dönen bir yokuş gibiydi burada aşağı inmek. Asansörler kölelere yasak sanırım, dedi kendi kendine Bellum.

Ve bir odanın önünde durdular.

5020. oda.

Bellum, numaraya şaşırdı. Kendisininki 666’ydı. Ablası bu kadar aşağıda mıydı? Kendisinden üstün yalnızca 665 kişi olduğuna sevinmeliydi. Ve sonra, ilk neredeyse 300 odanın kraliyet mensuplarına ait olabileceğini düşündü. Gayet iyi bir numaradaydı.

Odanın kapısını açmak için şifre gerekiyordu. Kendi şifresini biliyordu Magnabellum, 1666. Her sayısındaki 6 rakamlarından rahatsızlık duydu. Doğum tarihi de 2666’ydı. Bu şeytanın sayısıydı, bir zamanlar.

Görevlinin hızlı parmaklarını üstün güçleriyle takip etti ve sayıyı tanıdı: 5121. Bu odaya tek başına gelebilirdi.

Kapı açıldı. Bir kadın sırtı kapıya dönük bir şekilde oturuyordu. Çok zayıftı, koyu kahve saçları yıpranmıştı. Titriyor gibiydi. Korkmuş olmalı, diye düşündü Bellum.

“Gene ne istiyorsunuz?” dedi güçlü bir ses. Güçlü görünmeye çalışıyordu. Görevli Bellum’a dışarıda bekleyeceğine dair bir işaret yaptı. Bellum başıyla onayladı.

“Abla, benim.”

Kadın yüzünü ona döndü.

“Magnabellum! Aman Tanrım! Sen… Nasıl? Aman Tanrım, seni çok özledim.” Güçlü bacakları vardı ama zayıflardı. Birbirlerine koştular. Sıkıca sarıldılar.

“Seni buradan kurtaracağım, söz veriyorum. Ben 666.cı odadayım. Z rütbesiyim. Bana zarar vermeyecek, ve artık sana da veremeyecek. Benim yanımda olmanı sağlayacağım. Tanrım, Gwael, bu dünyada değer verdiğim tek varlıksın, bunu sakın unutma.”

“Bellum! Sana inanıyorum. Seni çok seviyorum.”

Mavili görevli geri gelmişti. “Şimdilik bu kadar kafi.” Dedi sert bir sesle. Magnabellum onu takip etmek üzere arkasını dönmeden ablasını öptü. “Tekrar geleceğim. Sakın korkma.”

 Kendisi ablaymış gibiydi. Çünkü Gwael çok yıpranmıştı. Bellum arkasını döner dönmez, tuttuğu göz yaşlarını serbest bıraktı. Sinirden ve üzüntüden kasılmıştı.

*vetala: Çok eski zamanlarda varlığına inanılan bir canavar. 

Bir Cadı; MagnabellumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin