~~Chapter Eighteen~~

Start from the beginning
                                    

"Seni arıyorlardır. Biri mutlaka görmüştür. Her zaman biri mutlaka görür. Kamera kayıtlarına bakarlar..."

"Kameraları bozmuştum. Bir gün önce."

"Bree. Bree."

Başımı ellerimin arasına aldım. Her şeyi planlamıştı. Ve de bunu soğukkanlılıkla yapmıştı. 

"O zaman kaçman gerekiyor. Teslim olmayacaksan, git. Ülke dışına çık. Seni burada arayacaklardır."

"Sakin ol, Zoey. Beni kimse aramaya gelmeyecek."

Nasıl bu kadar sakin kalabiliyordu? Dahası nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyordu? Bree'yi böyle görmek beni felce uğratmıştı. 

"Çünkü evini ateşe verdim. Bunun bir yangın olduğunu sanacaklar."

"Ateş kanıtları yok etmez, seni aptal!" diye bağırdım. Öfkeden delirmiştim. Telefonuma koştum.

"Ben polisi arıyorum."

Tetiğin çekilme sesi.

"Hayır, aramıyorsun."

Kanım donmuştu. Ağır ağır ona döndüm. Yüzüme doğrulttuğu silahla bana yaklaştı. Elini uzatmıştı.

"Telefonu ver. Hemen, Zoey."

"Bree sen ne halt ettiğini sanıyorsun?"

"Hapse girmeyeceğim, Zoey. Telefonu ver. Seni incitmek istemiyorum."

İstemeye istemeye telefonu verdim. 

"Bunu bizim için yaptım. Beni anlıyorsun, değil mi? O piç kurusu..." dedi gözlerini kapatarak. Sinirleri gerilmişti. "Senin peşini asla bırakmayacaktı. Hastaydı o. Takıntılıydı. Ondan kurtulmamızın tek yolu buydu."

"Sen çıldırmışsın. Polisler seni mutlaka bulacak."

Kahkaha attı. Bu öyle soğuk ve ürpertici bir kahkahaydı ki. Tüylerim diken diken oldu. 

"Ondan en başından beri nefret ediyordum. Bir fırsat çıkıp da gebertebilmeyi istiyordum."

Beni silahla dürtükleyip koltuğa oturttu. Elindeki silahı bir an bile indirmiyordu. Göğsümü hedef almıştı. Karşıma oturdu. Üzerinde sadece iç çamaşırları vardı. Çok masum görünüyordu. Ama o masum maskenin altındaki canavarı görmüştüm. Bunu daha önce neden anlamadığımı düşündüm. Neredeyse 2 yıldır birlikteydik ve ben bir an bile onun böyle bir psikopat olduğunu düşünmemiştim. Günlerce aynı yatakta yatmış, vücutlarımızı paylaşmış, tamamen birbirimize teslim olmuştuk. Ve ben hiçbir şeyi görmemiştim.

"Bree, bak..."

"Kes sesini. Boşuna nefesini tüketme. Bu işten nasıl sıyrılacağımı düşünmem gerek. Gitmem gerek. Seni geride bırakamam. Hemen polislere ötersin. Yanımda da götüremem. Seninle ne yapmam gerek?"

Neden böyle olduğunu anlamaya çalışıyordum? Bree'nin bir psikopat olduğunu neden anlamamıştım? OKB'si vardı ama bunun bir belirti olduğunu bilmiyordum. Tamamen normal biri görünüyordu. 

Kapı çalındı. Birbirimize baktık.

"Zoey. Bree."

Christopher'dı bu. Bree silahı dudaklarına dayadı ve sessiz olmamı işaret etti. Nabzım kulaklarımda atıyordu. 

"Chr.." diye bağırmak istedim ama yapamadım.

Bree üstüme atıldı ve birlikte yuvarlandık. Büyük bir ses çıktı ama Bree silahı ağzıma sokunca olduğum yere mıhlandım. Christopher kapıyı bir kez daha çaldı ve gitti.

Yatılı Okul《girl♡girl》Where stories live. Discover now