~~Chapter Three~~

9.3K 233 22
                                    

Kantinde olup olmadığına baktım. Yoktu. Kahvaltımı edip okulda dolaşmaya başladım. Onunla karşılaşmayı umuyordum. Ama bunun yerine Gabriel ile karşılaştım. Futbol takımıyla oturmuş saçma sapan şeylere gülüyorlardı. Gabriel beni görünce yüzündeki sırıtış silindi. Hemen kafasını çevirdi. O böyle yapınca ben de yolumu değiştirdim. Ama sonra fikrini değiştirdi ve peşimden koştu.

"Zoey."

Dönüp ona baktım. Arkadaşlarının yanındaki neşeli halinden eser kalmamıştı. Acı çektiği her halinden belliydi.

"Ne var?" diye söylendim. Gabriel dişlerini gıcırdatıyordu.

"Ayrılıyor muyuz?" dedi çocukça bir ifadeyle. Hızlıca başımı salladım.

"Bitti artık. Ben çok sıkıldım." dedim acımasızca davranarak. Onca yıl paylaştığımız şeyler hep yüzeysel tensel şeylerdi. Duygusal olarak Gabriel'e asla bağlanmamıştım. Temelde aşık olabileceğim hiçbir özelliği bulunmuyordu. Popülerdi, yakışıklıydı ve en önemlisi bana tapıyordu. Bunca zaman ona sabretmemin nedenleri bunlardı. Başka bir şey değil.

"Bunu yapamazsın. Beni seviyorsun. Bana aşıksın."

Başımı salladım.

"Sana aşık değilim, Gabriel. Bunu hiçbir zaman söylemedim. Beraber çok güzel vakit geçirdik. Hepsi bu. Üzgünüm." dedim anlayışlı olmaya çalışarak. Gabriel yumruklarını sıkıyordu.

"Evlenecektik. Ben seninle..." dedi ama devamını getiremedi. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Beni bu kadar önemsediğini hiçbir zaman düşünmemiştim. Tek kelime daha etmeden sinirle benden uzaklaştı. Sandığım kadar zor olmamıştı.

Jess'i ortak salonda kitap okurken buldum. Yanına yerleştim.

"Gabriel'i terk ettim." dedim yüzüne bakmadan.

Jess kitabı kapatıp fırlattı. Yerinde doğruldu.

"Ne zaman?!" diye bağırdı. Saatime baktım ve sırıttım.

"Yaklaşık 4 dakika önce."

Olayların nasıl geliştiğini anlattım. Jess çoğu olayda Gabriel'i haklı buldu. Elbette onun kadar yakışıklı birinden etkilenecekti. Ona kızamıyordum.

"Aklında başka biri mi var?" dedi sinsi sinsi. Ona bir tane vurdum. Okula geldiğimden beri Gabriel ile birlikteydim. Başka birine bakmamıştım bile. Nasıl böyle bir şey düşünebilirdi ki? Biz kart oynamaya dalmışken ortak salondan Bree geçti. Yan gözle baktım ve kartları fırlatıp peşinden koştum.

Arkamdan Jess "Nereye gidiyorsun?" diye bağırdı. Koşup Bree'ye yetiştim. Beni aniden yanında bulunca şaşırdı.

"Zoey. Beni korkuttun." dedi gülerek. Onunla yürümeye başladım.

"Sabah uyandığımda odada bir değişiklik fark ettim." dedim ciddiyetle. O da ciddiyetle başını salladı.

"Neymiş o?" dedi.

"Sanki eşyalarımın yeri değişmiş gibiydi." dedim sırıtarak. Bree güldü.

"Umarım seni kızdırmamışımdır. Eğer haddimi aştığımı düşünüyorsan..." dedi ama hemen kafamı salladım. Hiç de kızmamıştım. Sadece çok hoşuma gitmişti.

"Çok düşünceli bir davranış." dedim. Benim gibi tembel ve pislikten hoşlanan biri için aslında can sıkıcı olabilirdi ama beni hiç rahatsız etmemişti. Uzun zamandır oda bu kadar iyi görünmemiş ve kokmamıştı.

"Yapacak işin var mı? Bahçede dolaşmaya çıkıyordum." dedi aniden. Olumlu anlamda kafamı salladım. Zaten yapacak daha önemli ne işim vardı ki? Ayağında yüksek topuklular vardı. O kadar düzgün yürüyordu ki mankenlere taş çıkartırdı. Sanki topuklu ayakkabı ile yürümek için doğmuştu.

Yatılı Okul《girl♡girl》Where stories live. Discover now