~~Chapter Two~~

11.3K 244 17
                                    

Odada şekerli bir koku vardı. Kokuyu alır almaz midem bulandı. Bree tütsü yakmıştı. Ayak parmaklarına oje sürüyordu. Elbette pembeydi! Gidip sinirle camı açtım. Bunu yaparken aradaki sınırı ihlal etmiştim. Bree'nin göz ucuyla beni kontrol ettiğini fark ettim ama bir şey demedi. İşini bitirince tırnaklarını törpüledi, saçlarını taradı, vücudunu kremledi. Böyle şeylerden ne zevk alıyordu hiç anlamıyordum. Bense o bunlarla uğraşırken kitap okumaya çalışıyordum. Pek odaklanamıyordum bu yüzden aynı sayfayı 40 keredir baştan sona okuyordum.

"Kitabın konusu ne?" dedi kocaman mavi gözlerini açarak. Ona bakıp cevap verip vermemek arasında kaldım. Kapatıp bir kenara attım. Saat ona geliyordu ve Gabriel bu akşam benimle buluşmak istememişti. Spor yapacağını söylemişti. Nedense bana yalan söylediğini anlamıştım ama umursamamıştım.

"Erkek arkadaşınla ne kadar zamandır birliktesin?"

"Hiç susmayacaksın değil mi?" dedim sinirlenmiş gibi görünmeye çalışarak. Onun yanında hep sert tavır takınıyordum. O bu kadar kırılganken ben sert olmak zorundaymışım gibi.

"Sohbet etmeye çalışıyorum."

Yerde dağınık duran eşyalarımı ayağımla dürttüm. Bree bu konuda hiç sesini çıkarmamıştı. Dağınıklıktan ve pislikten hiç hoşlanmadığını biliyordum. Ama benim işime karışmıyordu. En azından bir konuda sessiz kalabiliyordu.

"Bu okula geldiğimden beri." dedim birkaç dakika sonra. Bree başını salladı. Anlaşılan sormak istediği birkaç soru daha vardı.

"Senin erkek arkadaşın var mı?" dedim ilgilenmiyormuş gibi sormaya çalışarak. Sanki bu bir zorunlulukmuş gibi sormuştum. Merak ettiğimden değilmiş gibi. Bree hafifçe gülümsedi önce.

"Yok." dedi neşeli bir sesle. Bu cevabının arkasında bir ima olduğunu sezmiştim ama o an için ne olduğunu algılayamadım.

"Bu yüzden mi temizlik hastasısın?" dedim onun tarafını göstererek. Pırıl pırıldı ve mis gibi kokuyordu. Bir şehrin iki yakası gibiydi odamız. Onun tarafı zengin ve pahalı muhitti, benimki ise çöplük ve kenar mahalleler. Kendi tarafına bir göz atıp gülümsedi.

"OKB hastasıyım. Bu, engel olamadığım bir şey. Seni rahatsız ettiysem özür dilerim." dedi ince bir sesle. OKB'nin ne olduğunu bilmiyordum ama öğrenmeyi aklımın bir kenarına yazdım. Omuz silktim. Genelde cevap vermek istemediğim durumlarda yapıyordum bu hareketi. Babam bu hareketimden nefret ediyordu. Bir de gözlerimi devirmemden. Bence gayet insancıl tepkilerdi. Babama göre ise tamamen ergen tepkileriydi. Yılda iki kere görüşüyorduk. Bu görüşmeler de pek neşeli geçmiyordu. Birbirimizi suçlamaktan ileriye gidemiyorduk. Bütün günü birlikte geçirmemiz gerekirken daha ilk yarım saatte kavga edip ayrılıyorduk. Ben de doğruca okula dönüyordum.

Konuyu değiştirmek için bambaşka bir soru sordum.

"Bu okula neden geldin?"

Bu soruyu biraz düşündü. Sanırım söyleyeceği şeyleri iyice değerlendiriyordu.

"Cezalandırılmak için." dedi kısaca. Daha fazla açıklama yapmasını bekledim ama pek oralı olmadı. Kalkıp diş fırçasını ve macununu alıp banyoya girdi. İçeride 15 dakika kaldıktan sonra yüzünde güzellik maskesi olduğunu düşündüğüm yapışkan yeşil bir sıvıyla çıktı. İlk gördüğümde kahkahaya bastım. Bree şaşırdı. Neye güldüğümü anlayamadı. Kendimi durdurmak zorunda kaldım.

Yüzünü yıkadı. Kremledi. Dudaklarına koruyucu ruj sürdü. Uyku gözlüğünü taktı ve pembe fırfırlı geceliği ile pembe yorganının altına girdi. Artık kesinlikle pembe renginden nefret ediyordum.

Yatılı Okul《girl♡girl》Where stories live. Discover now