~~Chapter Eighteen~~

3.1K 124 31
                                    

Kan. Çok fazla kan vardı. Elindeki bıçağı kapıp aldım. Üzerini soydum. Kanın onun kanı olmadığını bilmek zorundaydım. Herhangi bir yarası yoktu. Bree zangır zangır titriyordu. Tutup onu suyun altına soktum. Bütün vücudunu güzelce yıkadım. Sıra bıçağa geldi. Kaynamış suya attım. Neden böyle yaptım bilmiyorum. Bir polisiye dizide cinayet silahını kaynamış suya atmışlardı. Cinayet.

Kıyafetlerini daha sonra küvette yaktım. Bunu neden yaptım bilmiyordum. Sanki delilleri yok etmeye çalışır gibi. Kafam iyice allak  bullak olmuştu.

"Bree?"

Ellerini tutup dikkatlice yüzüne baktım. Artık bana anlatmasının zamanı gelmişti. 

"Bree, bana bak. Beni duyuyor musun?"

Kendi kendine mırıldanıyor, vücudu ileri geri sallanıyordu. Şoktaydı. Biraz rahatlaması için sakinleştirici verdim. Bir süre daha bekledim. Bree mayıştı ve göz kapakları kapanmaya başladı. Yatağa götürüp üstünü örttüm. Sakinleştirici beklediğimden daha çabuk etki etti ve Bree derin bir uykuya daldı. O uyurken başında bekledim ve gözümü kırpmadım.

Kapıya dayanan polis olmamıştı henüz. Belki de Bree birini öldürdüğünü sanmıştı. Şimdiye kadar onu almaya gelmiş olmalıydılar. Sabah olmadı. Dakikalar işkence edercesine yavaş geçti. Bree kıpırdanıp beni uyandırdığında saat 7.45'ti. Sakinleşmişti. Şimdi, yüzünde maske gibi bir ifade vardı. Hiçbir mimik yoktu. 

"Bree? Artık bana anlatman gerekiyor. Sen ne yaptın?"

"Ben... Ben... Ben..." diye kekeledi. Anlaşılan daha fazlasını söylemeyecekti. Ama onca kanın kaynağı kötü durumda olmalıydı. Belki de sadece kötü yaralanmıştı. Kimse ölmemişti.

"Ben onu öldürdüm."

Pencereden dışarıya bakıyordum ve gözyaşlarıma hakim olmaya çalışıyordum. Şaşkınlıkla Bree'ye döndüm.

"Kimi?"

"Gabriel'i."

Dudaklarından o ismin dökülmesi sanki yavaşlatılmış bir film gibi oldu. Algılamam için o kelimenin havada asılı kalıp bana doğru süzülmesi gerekti. Ses kulağıma çok sonra ulaşmış gibi geldi. Dizlerim titremeye başladı. O adı duymadığımdan emin olmam gerekiyordu.

"Ne?" dedim sessizce. Bree yataktan çıkıp yanıma geldi. 

"Bizi asla rahat bırakmayacaktı, Zoey. Bunu yapmak zorundaydım."

"Sen ne yaptın?" diye mırıldandım. Kendimi yakındaki koltuğa bıraktım. Bree yanımda diz çöküp beni ikna etmeye çalıştı.

"Bir gün onu restorandan çıkarken takip ettim. Evini öğrendim. İş yerine gittim. Anahtarlarını bulmak epey zor oldu ama kopyasını çıkarttım. Evine girip onu bekledim. Geldiğinde sarhoştu. Ne olduğunu anlamadı bile. Acı hissetmedi."

"Onu öldürdün mü?" dedim fısıldayarak. Bree başını salladı. 

"Öldü. Öldüğünden emin oldum."

Bu tasarlayarak cinayete girerdi. Canavarca hisle işlenmiş planlanmış cinayet. Bree ömür boyu alabilirdi. Yerimden kalkıp odayı adımlamaya başladım.

"Polisi aramalıyız, Bree. Eğer kaçarsan bu işleri daha da kötüleştirir. Bir an önce teslim olman gerekiyor."

"Hayır!"

Dönüp ona baktım. Şaşırmıştım. Bree bir gece önceki haline göre çok sakin ve kontrollüydü. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Bomboştu. 

Yatılı Okul《girl♡girl》Where stories live. Discover now