47. Bölüm: Rüya

Start from the beginning
                                    

"Benden şu durumlarda kaçmaktan vazgeçer misin!" dedi sertçe kolumdan tutup kendine çevirerek. Sadece susup yüzüne baktım ve de kızarık gözlerimi incelemesini izledim.

"İstersen vur Çağla istersen gel bağır küfür et ama lütfen susma." dedi bana bir iki adım atarak.

Yerimde sabit kaldım ve gözlerini izlemeye devam ettim.

"Canını acıtmak istemiyorum Ba-"

"AMA LANET OLSUN BEN SENİN CANINI ACITTIM ÇAĞLA!" dedi Batı adeta kükreyerek. Elini saçlarının arasından geçirdi "Ben senin yüzlerce kez canını acıttım Çağla..." dedi Batı elini saçının arasından çıkarıp bana bakarken "Ama sen benim canımı hiç yakmadın, intikam al diyorum, alsana!" dedi tekrar bağırarak. Sorunu ne bunun? İntikam falan almak istemiyorum. Sadece yirmi sekiz günü dolu dolu yaşamak istiyorum.

"Hayır Batı intikam falan almayacağım." dedim kollarımı birleştirirken. Bana sadece baktı ve çenesi kasılmaya devam etti. Sonra kolumu sertçe çekip göğsüne yerleştirdi.

"Fiziksel değil, bir gün tam buradan..." dedi kalbinin üstünde elimi tutarak "Canımı yakmanı istiyorum Çağla." dedi soluklarının arasından. Anlamazca ona bakarken derin bir nefes alıp verdim. "Çünkü eğer sen benim canımı yakmazsan, ben Ankara'ya gittiğimde bir sürü insanın canını yakacağım." dedi kurumuş dudağını yaladıktan sonra.

Bakakalmıştım. Kelimeler boğazıma dizilmişti. Şu an cidden söylenecek bir şey var mıydı? Tek bir söz?

"Seni üzmek istemiyorum." dedim omuz silkerek. "Sen de Ankara'ya gittiğinde her gün nasılsın diye seni arayacağım." dedim Batı'nın yanağına elimi koyarak onu sakinleştirmeye çalışırken "Çünkü eğer sen üzülürsen emin ol ben de üzüleceğim, kendine iyi baksan iyi edersin pislik." dedim ve yüzüme bir sırıtma yerleştirdim yumuşamasını bekleyerek.

Beni belimden sertçe kendine çekti ve adeta kollarının arasında kaybolacağım şekilde sarıp sarmaladı ve ben orada kayboldum. Manolya bahçesinde.

"Ben şu an yaşadığımız bu hüzünlü anı bir daha hatırlamak istemiyorum." dedi Batı derin bir nefes alırken. Ben de istemiyordum.

"Şu andan itibaren bir şey hatırlıyor muyuz?" dedi geri çekilip bana soran gözlerle bakarak.

"Hatırlamıyoruz." deyip yaklaştım ve kollarımı sıkıca Batı'ya sardım...

.-. .-. .-.

"Görker biraz daha hızlı işer misin?"

Diye sızlandım arkamız Görker'e dönükken. Ona bakmıyorduk çünkü cümleden de anlayacağınız üzere içtiği suyu toprakla buluşturuyordu.

"Büyük adamların aklına fikirleri hep bu zamanlarda gelmiş." Dedi Görker tok bir sesle. Batı sinirlenerek cevap verdi.

"Altı üstü işiyorsun, biraz daha hızlı ol yoksa şu demiri sana saplayacağım." Dedi elindeki çadırın demirini tutarken.
Geri dönüyorduk ama bu aynı zamanda gece yürüyüşü gibi bir şey oluyordu.

"Hem buraya işemen ne kadar doğru? Sonuçta doğa burası." Dedi Rüzgar tek kaşını kaldırarak. Görker cevap vermeden fermuarını kapama sesi geldi ve biz de daha sorgulamadan yürümeye devam ettik.
Hava düne göre güzeldi. Hatta bir ara sıcaklık öyle artmıştı ki hırkamı çıkarmak zorunda kalmıştım.

"Of Batı çok yoruldum." Dedim sızlanarak. Bana kısa bir bakış attıktan sonra sustum. Çünkü alnında boncuk boncuk terler birikmişti ve de hatta saçları az önce daralıp başından aşağı su döktüğü için ıslaktı ve de bu... Bilirsiniz işte... Çok...

Bıyık Where stories live. Discover now