Ufuk mahcup bir haldeyken kısa bir süre sonra gözlerine öfke hâkim oldu.

"Asıl sen kendi başını yaktın. Benim hiçbir suçum yok! Tam tersine başına ne geldiyse sen hepsini hak ettin! Bana yaptıklarının azda olsa bir bedelini ödüyorsun." deyip hızla odamdan çıktı. Kapının sert kapanma sesinden sonra donup kaldım öylece. Ben ne yapmıştım? Neden bana bu kadar öfkeliydi? Gözlerimden birkaç damla süzülürken, öfke ile çantamı ve montumu alıp odamdan çıktım. Sekreter "Naz Hanım?" diye peşimden koştururken elimle onu durdurup "Şimdi değil!'' dedim. Asansöre binip bir an önce şirketten çıkmayı diledim. Gözlerimdeki yaş bir türlü kurumuyordu. Sürekli yenisi yerini alıyordu. Kalbim acıya teslimdi. Sanki biri eline bir bıçak almış, sürekli kalbime saplıyordu. Nefesim kesiliyordu. Sanki biri oksijenimi benden almıştı. Yanıyordu kalbim. Dışarı çıktığımda nefes almaya çalıştım. Soğuk rüzgâr yüzüme vurduğunda içim titredi. Güçlükle kendimi arabama attığımda, nereye gittiğimi bilmiyordum. Tek istediğim uzaklaşmaktı.

"Asıl sen kendi başını yaktın. Benim hiçbir suçum yok! Tam tersine başına ne geldiyse sen hepsini hak ettin! Bana yaptıklarının azda olsa bir bedelini ödüyorsun." sözleri sürekli beynimde yankılanıyordu. Bir an gözlerimin önü karardı. Müthiş bir ses kulağıma gelirken güçlükle yolun ortasında durdum. Hala gözlerimin önü kapkaranlıktı. Korkuyla ne yapacağımı şaşırdım. Korna sesleri kulağımda yankılanırken ağlayarak arabadan çıktım. Hala bir şey görmüyordum. Kör olmuştum. Biri beni tuttuğunda korkuyla "Görmüyorum! Hiçbir şey görmüyorum!'' diye haykırdım. Beni sakinleştirmeye çalışan ses endişeyle "Hanım efendi sakin olun! Ben doktorum! Şimdi derin nefes alıp verin." Derken hala ağlayarak "Kör mü oldum? Ben şimdi kör mü oldum? Allah'ım yardım et! Duman gelsin! Ne olur Duman gelsin!'' diye korkuyla beni tutan adama tutundum. Gözümün önü hala karanlıktı. Hiç kimseyi göremiyordum. Neredeyim bilmiyordum. Zaten karanlık olan dünyam bu kez gerçekten kapkaranlık olmuştu.

DUMAN

Toplantı odasına geldiğimde Damla yoktu. Merakla etrafa bakınırken sekreter yanıma gelip "Efendim Naz hanım şirkette değil.'' Dedi. Meraklanmıştım. Endişe ile masada oturan Ufuk'a baktım. Onunda endişeli olduğunu görüyordum ama bir sıkıntısı olduğunun da farkındaydım. Benim bilmediğim bir şey olmuştu? Bundan adım kadar emindim.

"Tamam, toplantıyı ben yöneteceğim.'' Deyip Damla'nın koltuğuna oturdum. Dosyaları sekretere verip "Dağıtır mısın?'' dedim. Ama hala moralim bozuktu. İçimde kötü bir his vardı. Masaya bıraktığım telefonum çaldığında endişe ile üzerindeki isme baktım.

DAMLA ARIYOR...

Endişe ile toplantıyı boş verip telefonu açıp kulağıma götürdüm. Herkesi gözü bendeydi.

"Damla? Neredesin?'' dediğimde konuşan sevdiğim kadın değildi.

"Merhaba Duman beyle mi görüşüyorum?''

"Evet benim. Siz kimsiniz? Damla nerede?'' dediğimde Ufuk endişe ile yaslandığı koltukta doğrulmuştu.

"Ben Doktor Berkay, Damla hanım rahatsızlandı. Hemen yaşam hastanesine gelirseniz iyi olur." Dediğinde acele ile ayağa kalktım.

"Tamam, hemen geliyorum." Derken telefonu acele ile kapatıp salondan çıktım. Ufuk koşarak yanıma gelip sol koluma yapıştı. Ona yüzümü çevirdiğimde "Ne oldu? Damla nerede?'' dedi. Üzgün halde "Hastanedeymiş.'' Dedim. Ufuk üzgün gözlerle bana bakıp "Neyi varmış?'' dedi. Asansöre binerken "Bilmiyorum...'' demekle yetindim.

UFUK

Hastaneye geldiğimizde doktor bizi karşıladı. Aceleci ve endişeliydim. Duman sürekli beni sakinleştirmeye çalışıyordu.

"Damla'nın nesi var?'' dediğimde doktor bizi odasına çoktan almış ve koltuklara oturmuştuk.

"Öncelikle sakin olunuz. Şimdi söyleyeceklerim çok ciddi. Damla hanımla yolda karşılaştım. Aniden önümde durdu. Merakla yanına gittiğimde zar zor arabadan çıktı. Kolundan tuttuğumda ise "Görmüyorum!'' diye haykırdı."

Duman endişe ile "Ne demek görmüyorum?'' dediğinde ben titreyen elimi yumruk yapmıştım. Doktor sözlerine devam etti.

" Dediğim gibi Duman beyi aramamı istedi. Bende apar topar hastaneye getirdim. Ve muayenelerim sonucu zaten bir kaza geçirmiş olduğunu ve hafızasının kaybı olduğunu öğrendim. Ve bazı tetkikler sonucu bu durumun kalıcı yâda geçici körlük olabileceğini düşünüyorum."

"Kalıcı ya da geçici mi? Bunu nasıl anlayacağız?'' dediğimde doktor sıkıntı ile "Hanım efendi bugün kötü bir şey yaşadı mı? Yani çok üzüldüyse geçici bir körlük olabilir. Ama bu kazanın getirdiği bir şeyse...'' derken Duman sözleriyle onu susturdu.

"Doktor bey kaza sadece hafızasını kaybetmesine neden olmuştu. " dedi.

Ben içten içe kendimi suçluyordum. Benim yüzümden olmuştu. Onu kıskançlığım yüzünden kırıp duruyordum. Ben onu çok özlüyordum. İçimde bitmek bilmeyen aşk ve öfke vardı. Ve ben her saniye onu incitiyordum. Ben nasıl bir adam olmuştum? Ben kendimle savaşırken "O halde geçici körlüktür. Hanım efendinin mutlu olması için elinizden geleni yapmalısınız. Bu sayede kısa sürede iyileşecektir. İzninizle ben başka hastalarıma bakmalıyım. Bu numaram her hangi bir sorunda bana ulaşırsınız. Hemşire hanım sizi Damla hanıma götürecek. İzninizle...'' deyip gitti doktor. Hemşire bizi Damla'nın yanına götürdüğünde onun boş bakışlarıyla karşılaştım. Duman'ın sesi ona sarılması ile ağlaması oldu.

"Duman görmüyorum!''

Duman sedyede oturan Damla'ya sımsıkı sarılırken "Korkma canım. Geçecek. Geçici bir körlükmüş. Artık hiçbir şeye üzülme tamam mı? Geçecek. İyileşeceksin. Ben hep senin yanındayım aşkım.'' dedi.

Aşkım mı? Can kardeşim, benim aşkıma aşkım mı dedi? Bu duyduğum sözlerle kapıyı çarpıp odadan çıkmam bir oldu. Öfkemden deli olmak üzereydim. Cam, çerçeve, ne buluyorsam kırma isteğim içimi doldururken, güçlükle hastaneden çıktım. Ve o öfke ile yerden taşı alıp, Duman'ın arabasının ön camını tuzla buz ettim. Tamamen kendimi kaybetmiştim. Elime geçen bütün taşlarla arabanın kırılmadık camını bırakmadım.

"Sana aşkıma aşkım demeyi göstermezsem bana da Ufuk demesinler!'' diye haykırdım. Ona bunları ödetecektim. Hem de tek tek...


FIRTINA-2-Where stories live. Discover now