Ch-3

730 51 21
                                    

Laito'nun Perspektifinden

Günler hem çok yavaş hem de çok hızlı geçiyordu. Kurashu'nun uyanmasını beklerken umutsuzluğa kapıldığım vakitlerde yavaştı. Fakat aklıma uyandığında yine onunla vakit geçirebileceğim, kollarımı ona sarabileceğim geldikçe hızlanıyordu günler. Belki inandırıcı gelmeyebilir ama onu özlemiştim, gerçekten. Yüzüne göre küçük dudaklarını öpmek veya fındık burnuna fiske atmak gibi şeyler. Ama işte bir kere... Tamam belki olanlar benim başımın altından çıkmamıştı. Ama onlara engel olmamakta benim suçumdu. Ayato'nun bir süredir onunla uğraştığının farkındaydım ama ona "dur" dememiştim. Suçlulukla içim kavrulsa da Hastane koridorunda uyanmasını beklemekten başka bir şey yapamıyordum. Dezenfektan kokusu midemi alt üst ediyordu ve rahatsızca bir koltuğa oturup beklemek dayanılmaz gelmeye başlamıştı. Hırsla oturduğum yerden kalktım ve koridorda benim gibi bekleyen Reiji ve Shuu'nun sorgulayıcı bakışlarına aldırmadan hastaneden dışarı adımladım. Ayato'ya karşı içimde büyüyen öfke eğer onunla yüzleşmezsem sönmeyecek gibiydi. Kurashu'yu ittiği her aklıma geldiğinde kendimi tutmakta zorlanıyordum. Artık canıma tak etmişti. Onu bulup hak ettiği cezayı ona verecektim.

Shuu'nun Perspektifinden:

Hastane koridorunda yere çökmüş uyukluyordum son birkaç gündür yaptığım gibi. Darmadağın düşüncelerim uyanık kaldığım her anda birilerine yerli yersiz sataşmama neden olacaktı çünkü. Gerçi tam da uyuduğumu söyleyemezdim. Kimse fark etmiyordu, fark edecek de değildi zaten ama algılarım hiç olmadığı kadar açıktı şu sıralar. Belki de Kurashu'ya zarar gelmesini istemediğimden başına böyle bir şey gelişi beni derinden sarstığı için böyle hissediyordum, bilmiyorum.
Onunla bir şekilde kendimi rahat hissediyordum. Onu bırakmak istemiyordum çünkü benim için kısa bir sürede değerli hale gelmişti. O olmadığında kemanımı dinleyecek kimse yoktu, uyurken yanına oturup saçlarını okşayabileceğim birisi yoktu, beni anlayacak, beni bana anlatacak kimse yoktu.

"Hay sikeyim..."

Yerimden kalkarak odasının önüne yürüdüm savsak adımlarla. Camdan dolayı ona erişemesem de yatakta uzanan solgun tenli bedeni görebiliyordum. Başımı cama yasladım ve "Uyan artık," diye mırıldandım. "Sana ihtiyacım var."

Reiji'nin Perspektifinden:

Kurashu'nun ikinci katın penceresinden düşmesinden bu yana bir çok şey değişmişti.  Bazen de benliğimi. Onu özlüyordum. Fark etmem biraz zamanımı almıştı ama özlüyordum işte. Onu görmezsem dokunmamaya katlanabilirim diye düşünmüştüm, bu yüzden bir kez bile hastaneye gitmedim ama nafileydi. Tenimin altından yanıyormuş gibi bir özlemin pençesindeydim. Gözlüğümü çıkarıp çeşitli kimyasallarla dolu şişelerin durduğu masanın üzerine bırakıp sakinleşmek için etrafta yürümeye başladım. Olmuyordu. Olmuyordu. Olmuyordu. Hırsla masanın üzerinde ne varsa yeri boylamasını sağlarken geriye adımladım sırtım kitaplığa çarpana kadar. Kayarak yere çöktüğümde aklımdan geçen tek şey artık onu kimseye bırakamayacağımdı. Malikaneye geri döndüğünde, hiç vakit kaybetmeden onu kendime ait kılacaktım.

"Geri dön, lütfen."

//////////////////////////////////////////////////////////////

Hafif esen rüzgarla sallanan uzun çimenler tenime değil beni gıdıklayarak gözlerimi aralamama neden olmuştu. Karşılaştığım ilk şey hafif bulutlu mavi gökyüzüydü. Şaşırarak uzanmakta olduğum yerden doğruldum ve çevremi inceledim. Etrafımı saran uzun yeşil çimenlerin arasında pembe, sarı renkli çiçekler ve onlara konup yeniden havalanan kelebekler vardı. Garipsenecek derece mükemmel bir manzara ile karşı karşıyaydım.

Ayağa kalkıp beyaz elbiseme tutunan otları silkeledim. Bu elbiseyi ne zaman ve nasıl giydiğim hakkında en ufak fikrim yoktu. Bu cennet bahçelerini andıran yeri keşfetmek için bakışlarımı yakın çevremde yeniden gezdirdim. Adımlarım bir varış noktasına sahip olmaksızın ilerlerken çiçeklere basmamaya çalışıyordum. Uyandığım yerden çok değil, yirmi- otuz adım kadar uzaklaşmışken çalılara rastladığımda şaşırarak bakışlarımı ileriye çevirdim. Ormanlık bir alanın kıyısındaydım sanırım. Kaybolmamak için ağaçların arasına girmemeye karar verip yorulmamak için yeniden yere oturdum ve ardından yere uzandım. Gözlerim kapalı bir şekilde esen meltemi dinlerken meltemin birden hızlanışıyla irkilerek yerimden doğruldum. Bütün o güzel çiçekler; mevye, yemiş dolu çalılar ve heybetli ağaçlar... Hepsi soldu, gökyüzü karardı ve daha da bulutlandı. Kara bulutlar gökyüzünü tamamen kapladığındaysa yağmur yağmaya başladı. Gök gürlemeleri ve şimşeklerin ardı arkası kesilmezken aralarından sıyrılan  bir ses duydum. Bir bebeğin ağlama sesi gibiydi, tedirginlikle sesin kaynağını bulmak için etrafa bakındım sağanak yağmurun altında ıslanışıma aldırmadan.

Islanmış elbisemin eteklerini toplayıp hızlı adımlarla acıklı bir sesle ağlamaya devam eden bebeğin olduğunu düşündüğüm yere doğru yürürken ayaklarımın çamura bulanışı umrumda değildi. Aklımda tek bir şey vardı: ona ulaşmalıyım, nedeni önemli değil, ona ulaşmam gerek. Sırılsıklam olmuş saçlarımı, elbisemin de ayaklarım gibi çamura bulanmasını umursamadan geriye attım ve koştum. Ağaçların gürleşip bulutların arasından sıyrılıp gelen zayıf güneş ışığını engellediği loş bir yere varana kadar koştum. Ayaklarımın yara bere içinde kalıp sızlaması dahi beni durdurmadı.

Ağlama sesi kesilip uğuntuya dönüşürken dizlerimin üzerine çöküp benim gibi ıpıslak olan bebeği kollarım arasına alıp onu göğsüme bastırdım. Küçük varlık onu kucağıma almamla sakinleşirken soğuk dudaklarımı onun alnına bastırdım.

Sonunda neden burada olduğumu anlamıştım.

Tanrının en güzel hediyesiyle kutsanıyordum belki de.

Ben anne oluyordum.

//////////////

merhabalar, ben yazarınız koi, eski adımla kura.

böyle diyince çok tuhaf hissettim dkekkdks

düzenleyip paylaştığım bölümlere eklediğim ilk yazar notu sanırım bu.

öncelikle düzenlenmiş sürüm hala sizi tatmin etmiyorsa özür dilerim ama yakın arkadaşlarıma da söylediğim gibi şu an yaptığım şey çöpe oda kokusu sıkmak gibi bir şey.

elimde olan metni alıp mantık çerçevesine sokmaya çalışıyorum ama 13 yaşındaki serseri kura bir kurgunun sahip olması gereken hiçbir şeye sahip olmayan bir eser(demeye bin şahit ister) yarattığı için imkansız için savaş veriyorum.

sadece elimden geleni yapmaya çalıştığımı size söylemek istedim.

bu bölümün milyon tane oy veya milyar tane yorum alması cidden umrumda değil.

ben sadece yazdığım şeylerle insanların bir şeyler hissetmesini istiyorum çünkü sanal alemin dışında duygularını ifade etmekte bok gibi olan biriyim.

hissettiklerimi size kelimelerimle ulaştırmak istiyorum.

bu yüzden lütfen beni desteklemeyi bırakmayın, şimdiden teşekkür ederim.

Chegaste ao fim dos capítulos publicados.

⏰ Última atualização: Jun 28, 2020 ⏰

Adiciona esta história à tua Biblioteca para receberes notificações de novos capítulos!

Crush-chan? 『 1 』Onde as histórias ganham vida. Descobre agora